ATATÜRK VE ALEVILER
Osmanli'nin, Aleviligi kiyan ve horgören bu tavrina Cumhuriyet
döneminde Atatürk'le beraber son verilmek istenmistir.
Anadolu Alevisi, Ulusal Kurtulus Savasi sürecinde ve sonrasinda, ülkenin
bagimsizligi ve Atatürk devrimlerinin yasama geçirilmesi dogrultusunda
diger ilerici yurtseverlerle birlikte savasim vermis; bu baglamda
Atatürk'e sonsuz saygi duymus ve Hz. Ali, Hünkar Haci Bektas Veli ile
beraber O'na evinin duvarlarinda yer ayirmistir.
Atatürk'e karsi Alevilerin bu sevgisi nereden kaynaklanmaktadir?
Bu sorunun yanitini, tarihi bilgiler aktararak vermeye çalisacagiz?
23 Aralik 1919 tarihinde, Mustafa Kemal ve Temsil Kurulu, Sivas
Kongresinden Ulusal Kurtulus Savasi'nin merkezi olarak saptanan
Ankara'ya dönerken, Hacibektas kasabasina ugrarlar. Post sahibi,
Cemalettin (Çelebi) Efendidir. Vekili ise, Salih Niyazi Baba'dir. Buradaki
görüsmede Mustafa Kemal, yapacaklarini anlatmakta ve destek
istemektedir. Mustafa Kemal'in anlattiklari, Alevi-Bektasi felsefesine o
denli çok uygun gelmektedir ki, O'na, "Ikinci Haci Bektas mi geldi!"
demek suretiyle yakinlik gösterilmekte ve destek verilmektedir.
Büyük Söylev'den alintilar:
"Baylar, 31 Ekim 1922 günü Meclis toplanmadi. O gün Müdafai Hukuk
Grubu toplantisi oldu. Bu Toplantida Osmanli egemenliginin
kaldirilmasinin zorunlu oldugu üzerinde konustum. 1 Kasim 1922 günü,
Meclis toplantisinda, Türk ve Islam Tarihinden söz açarak, halifelikle
padisahligin ayrilabilecegini, ulusal egemenlik makaminin Türkiye Büyük
Millet Meclisi olabilecegini tarihsel olaylara dayanarak anlattim.
Hulagu'nun, Halife Mutasim'i asip dünya yüzünde halifelige edimli olarak
son verdigini; eger 1517'de Misir'i ele geçiren Yavuz, orada halife
saninin zamanimiza dek sürüp gelmeyecegini anlattim." (Atatürk'ün
Söylevi, 2. cilt, s. 504)
Padisahligini halifelikle besleyen Yavuz, seyhulislam fetvalariyla güç
alip Anadolu'da kirk binin üzerinde Alevi- Bektasi'yi gözünü kirpmadan
kiliçtan geçirmistir.
(Anayasa, Din Isleri, Adalet Komisyonu üyesi olan Hoca Efendiler,
herkesçe bilinen uydurma sözlere dayanarak halifeligin padisahliktan
ayrilmayacagi savladilar. Degersizligini belirterek bu savlari çürütmek
için özgür düsünceli kimseler ortaya çikadi. En sonu, Karma Komisyon
Baskani'ndan söz aldim, yüksek sesle sunlari söyledim:
"Efendiler! Egemenligi hiç kimse, hiç kimse, hiç kimseye, 'bilim
geregidir' diyerek görüsmeyle, tartismayla veremez. Egemenlik, güçle,
erkle ve zorla alinir. Osmanogullari, zorla, Türk ulusunun egemenligine
el koymuslardir. Simdi de Türk ulusu, bu saldirganlara, 'artik yeter'
diyerek ve bunlara karsi ayaklanarak egemenligini kendi eline almis
bulunuyor. Bu bir oldu bittidir. Söz konusu olan, ulusa egemenligi
birakacak miyiz, birakmayacak miyiz sorunu degidir. Sorun,
gerçeklesmis bir olayi yasa ile saptamaktan baska bir sey degildir. Bu,
ne olursa olsun yapilacaktir. Burada toplananlar, meclis ve herkes
sorunu dogal bulursa, sanirim ki, uygun olur. Yoksa yine gerçek,
yöntemine göre saptanacaktir; ama belki bir takim kafalar
kesilecektir."(Söylev, 2. cilt, s. 505)
"Hayatin felsefesi, tarihin garip tecellisi sudur ki, her iyi, güzel ve
yararli sey karsisinda onu imha (yok) edeceek bir güç belirir. Bizim
dilimizde buna "irtica" denilir. Iyi seyler yaptiniz mi, biliniz ki, bunu
yok etmek için karsinizda muhalif, mürteci (irticai) bir güç çikacaktir.
Bundan dolayidir ki, (iyi is) yapmadan öncee, çikabilecek kara gücün
imhasi önlemini almamiz gerekmektedir.
Bütün ulus, emin ve rahat olsun ki, bugünkü devrimi yapanlar ve onu
tamamlamaya karar verenler, karsilarina çikacak kötü güçleri, çiktigi
noktada ezebilecek güce ve yetenege sahiptir.
Eger, onlara karsi benim sahsimdan birsey anlamak isterseniz, derim ki,
ben sahsen onlarin düsmaniyim. Onlarin kötü yönde atacaklari her
adim, yalniz benim sahsi imanima ve amacima yönelik degil, ulusumun
yasamina kasteden, onun kalbine saplanmis zehirli bir hançer olarak
bilinmelidir. Benim ve benimle ayni düsünceyi paylasan arkadaslarimin
yapacagi sey, mutlaka o adimi atani tepelemektir." (20 Mart 1923)
"Fransiz devrimi, ancak yüz yilda basariya ulasmistir. Biz ise,
devrimimizin henüz üçüncü yilindayiz. Kimse iddia edemez ki, bizim
devrimimiz de tepkiye, bir gericilik hareketine hedef olamsin. Fakat, bu
üç yil içinde akittigimiz kanlarin yeterli görülmemesi halinde çikacak
irticai hareketleri dogdugu yerlerde bogmaliyiz." (18 Ocak 1923)
"Fetva veya telkin yoluyla ulusu irticaya yöneltmek isteyenlerin yeri
zindan olacaktir. Kesinlikle ve açik yüreklilikle söylerim ki, ulusal
egemenligimizin her noktasini su veya bu nedenle kayitlamak isteyenler,
en koyu gericidirler. Bunlara karsi ulusun yapacagi sey, onlari
parçalamaktir." (31 Ocak 1923)
Bu kararlilikla 3 mart 1924'te halifelik
8 Nisan 1924'te Seriye mahkemeleri kaldirilmistir.
20 Nisan 1924'te Laiklesme yönünde hükümler içeren 1924 anayasasi,
25 Kasim 1925'te sapka yasasi kabul edilmistir.
30 Kasim 1925'te tekke ve zaviyelerin kapatilmasi,
26 Aralik 1925'te uluslararsi takvim ve saatin kabulü.
17 Subat 1926'da Medeni Kanun'a göre evlenme aktinin yapilmasi.
4 Ekim 1926'da Medeni Kanun'un kabulü.
5 Subat 1928'de Camide Hutbenin Türkçe okunmasi,
10 Nisan 1928'de "Devletin dini Islam'dir" ifadesinin anayasadan
çikarilmasi, dinsel yeminin, laik yemin haline dönüstürülmesi,
24 Mayis 1928'de Latin rakamlarin alinmasi,
3 Kasim 1928'de Latin alfabeye geçilmesi,
1 Ocak 1929'da Millet Mektepleri'nin açilamasi,
1 Eylül 1929'da liselerden Arapça-Farsça derslerin kaldirilmasi,
23 Aralik 1930'da Menemen'de Kubilay'i katleden seriatçi ayaklanmanin
bastirilmasi yapmistir.
Burada bir parantez açarak sunu belirtmek isteriz ki, Atatürk,
devrimlerinin yasama geçirilmesinde son derece kararli ve ödünsüz
olmasina karsin, yine de yeniliklere karsi olan halife özlemcileri, alttan
alta varliklarini sürdürmüslerdir. Ve 23 Aralik 1930 günü Dervis Mehmet
öncülügünde yesil seriat bayragi açarak ayaklanip Menemen'de genç
tegmen Kubilay ile hasan ve Sevki adlarindaki iki devrim bekçisini
acimasiz biçimde katletmislerdir. Atatürk, olaya derhal el koymustur.
Tam 2200 kisi gözaltina alinmis; yargilama sonunda 34 kisi idam
edilmis, 41 kisi agir hapisle cezalandirilmis ve Menemen halki
dagitilmistir. Ayni kararlilikla devrimlere devam edilmstir:
22 Ocak 1932'de Kur'an ve ezan Türkçelestirilmistir.
8 Ekim 1934'te kadina seçme ve seçilme hakki verilmistir.
26 Kasim 1934'te Efendi, bey, pasa, aga, haci, hafiz, hoca, molla gibi
lakap ve ünvanlarin kullanilmasi yasaklanmistir.
5 Subat 1937'de laiklik anayasada yer almistir.
Bugün üzerinde titizikle durdugumuz laiklik ve Atatürk devrimleri, ne
yazik ki kurumlasamadan 10 Kasim 1938'de Atatürk'le beraber
yasamdan uzaklastirilmislardir.
Daha Adnan Menderesli Demokrat Parti 14 Mayis 1950'de iktidar olur
olmaz 15 Haziran 1950'de ezan tekrar Araplastirilmis, kapatilan Köy
Enstitüleri yerine Kuran Kurslari ve Imam-Hatip okullari açilmis; oy
almak için Said-i Nursi'nin sirti sivazlanarak seçim meydanlarina
sürülmüs ve "sizler isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz" demek
suretiyle gericiler yüreklendirilerek Atatürk devrim ve ilkeleri tahrip
edilmeye baslanmistir. Atatürk'le elde edilen devrimci ruh ve mevziler,
bu mantikla süreç içerisinde ve de demokrasi adina gerici-seriatçi
güçlere kaptirilmistir. Siyaset arenasinda boy veren sahte Atatürkçüler,
oy almak ugruna dine verdikleri ödünle seriati sahlandirmislar ve tüm
olumsuzluklarin faturasini Atatürk'e çikartmislardir. Simdi, ilerden beri
Atatürk düsmani olan seriatçilara, adina 2. Cumhuriyetçi denilen
liboslar da katilmislardir. Siyasi partiler artik açik biçimde seriatçi
Refah Partisi'nin güdümüne girmisler; seçimlerde aday belirlemelerini
Refah'a indeksli yapar duruma gelmislerdir...
Oysa Osmanli döneminde devlet yönetimine egemen olan dini,
cumhuriyet döneminde disipliline etmek için kontrolü altina alan
Atatürk, 31 Ekim 1924'te söyle diyordu:
"Artik Türkiye, din ve seriat oyunlarina sahne olmaktan çok yüksektir.
Bu gibi oyuncular varsa, kendilerine baska taraflarda sahne arasinlar."
Acidir ki, bugünkü geldigimiz noktada, Atatürk'ün bu sözleri havada
kalmakta; tersine gerici ve seriatçi olmayanlar kendilerine baska
taraflarda sahne aramak durumunda kalmaktadirlar.
Son dönemlerde seriatçi Refah Partisi'nin yükselisiyle, ya da öyle
gösterilerek Atatürk'e saldirilar o denli yogunlasti ki, herkes bu saldirida
yarisa kalkisti. Kimileri de Atatürk'çü görünerek Atatürk'ü katletti.
Örnegin 12 Eylül 1980 darbesinin basi Kenan Evren, Atatürk'ü
katledenlerin basinda yer aldi. Türk Dil ve Tarih kurumlarini kapatti;
kisinin en dogal yurttaslik hakki olan "miras hakki"ni elinden aldi; Is
Bankasi'ndaki paylarina el koydu, tarihi CHP'nin kapisina kilit vurdu,
arsivlerini SEKA'ya gödererek eritti, tüm belgeleri yok etti. Evren'in bu
tahrip politikasindan cesaret alip basbakan olan (1983) Naksibendi
Tarikatina mensup "Takunyali Biraderler'den Turgut Özal, devletin tüm
birimlerine seriatçilari yerlestirerek Atatürk'ü idam sehpasinda
sallandirdi. Atatürk'e "Veledizina" diyenler, parlamentoda yer aldi.
Hacc'da "Kemalizmi yikacagiz" yeminini yaptiranlar, belediye baskanlik
koltuklarina oturdular. "Seriat düzeni gelecek, ama kanli mi olacak,
kansiz mi?" diyenler, merkezi idareyi ele geçirmek için her türlü hileyi
seriyeyi mübah sayip ülkede "darül-harp" ilan etti. Müslümanlik adina
Sivas'ta insanlar yakildi. Bir Sivas'la yetinmeyenler "iki, üç, daha çok
Sivaslar!" çigligiyla cihada kalkistilar. "Ilimli Islam" politikasi için hesap
yapan Amerikandaslar, agzi ezanli Çiller'in beynine üflediler. Seriatçi
seyhlerle görüsmeler yaptilar. Köse dönücülerle elbirligi edip laik
devleti ve namuslu yurttaslari yerlerde süründürdüler. Hak isteyen
memuru, isçiyi coplattilar, haksizliga karsi çikan aydinlari hapse
attilar...
Isin garip yani o ki, bütün bunlari Atatürk adina yaptilar.
Iste bu halleri gören aydinlarimizdan Cumhuriyet gazetesi basyazari
Nadir Nadi, tüm sitemi ve öfkesiyle, "Eger bu 'soytarilar' Atatürk'çü ise,
ben Atatürk'çü degilim!" dedi ve düsüncelerini kitabilestirerek tarihe
belge birakti.
Bir baska düsünür adami Ali Dündar da, rahmetli Nadir Nadi'den
esinlenerek, Müslümanlik adina her türlü kötülügü yapanlari gördükçe
çileden çikip sunlari söylemekten kendini alamadi:
"Bilimi ve insan aklini yok sayarak ve de yüce Atatürk'ün "Hayatta en
gerçek yol gösterici bilimdir, fendir. Bilim ve fennin disinda yol gösterici
aramak sarsakliktir, sapkinliktir" uyarisini görmezden gelenler
Müslüman iseler, ben Müslüman iseler, ben Müslüman degilim. Ülke -
devlet yetmis sente muhtaç iken, hac yolunu açanlar; isçiye, memura,
emekliye vermedikleri paralari, Mekke yolurinda har vurup harman
savuranlar Müslüman iseler, ben müslüman degilim. Namaz kilmayana
selam vermeyen, oruç tutmayani hor görenler Müslümansa, ben degilim.
Sakali biyigi, cüppeyi - sarigi, peçeyi - çarsafi, türbani - ehrami insanlik
ve adamlik simgesi olarak algilayanlar müslüman ise, ben müslüman
degilim.
Atatürk'ü, O'nun getirdigi aydinlik dünyayi, çagcil yasami görmezden
gelerek, yok sayarak, bin bes yüz - iki bin yil öncesinin din erkil toplum
özlemiyle yanip tutusan, Osmanli hanedan düzenini, usdisi - çagdisi
olmus seirati geri getirebilmek için Iran mollalarinin, Suudi prenslerinin
ve de petrodolar babalarinin, isbirlikçiligini yapan zihniyet Müslüman
ise, ben kesinlikle Müslüman degilim. Siyasal erki elde edebilmek için
her türlü yalan dolani kiviran; kendileri marklarin, dolarlarin üstüne
çöreklenip insanlara "Allah'in ipine sarilin" afyonunu sunan; hem devlet
hazinesini soyarak esini dostunu, oglunu kizini dünya malina gark eden;
yoksullar, kimsesizler ve yetimler için toplanan yardim paralariyla
siyasal erki eline geçirme dolaplari döndüren kisiler, kurulus ya da
aileler Müslüman degilim."(4.1.1995 Cumhuriyet)
"Eflatun'un parmagi / Gögü gösteriyordu / Aristo'nun yeri / Biri havada
ararken / Öteki yerde buldu gerçegi" diyen ünlü ozanimiz Ali Yüce, tüm
aydinlik düsüncesiyle kirlenen namusu söyle paklamaya çalisiyor:
Çamasir yikar gibi
Sicak su ve sabunla
Yikadim namus sözcügünü
Kaynattim fokur fokur
Bana misin demedi
Günlerce tokaçladim
Çikmadi kirleri...
Üstad Ali Yüce ile Sivas cankiriminda beraberdik, yangindan kilpayi
kurtulduk. O'nu saygiyla anarken bir baska ozanimiz emekçi Ismail
Karadag'in Atatürk seslenen su siiriyle içinde bulundugumuz duruma
dikkat çekmek istiyoruz:
Dini çikardilar devlet katina
Kurtlari saldilar tüm yurt sathina
Özenti var padisahlik saltanatina
Kurdugun cumhuriyet yikiliyor Ata'm.
Kanun yerine geçiyor hoca buyrugu
Al bayragi birakip tasiyorlar yesil tugu
Demokrasi yerine getiriyorlar basbugu
Kurdugun cumhuriyet yikiliyor Ata'm.
Yine çocuklar okulda Arapça heceliyor
Kizlarin yüzü yine peçelerle geceliyor
Ve kendini Seyhilislam sanan kaniçicilerle
Kurdugun cumhuriyet yikiliyor Ata'm.
Hergün düsman üretiyorlar laik düzene
Toplumu kosullandiriyorlar Arapça ezana
Idam cezasi veriyorlar düsünüp yazana
Kurdugun cumhuriyet yikiliyor Ata'm.
Ülkeyi çig gibi kusatan gerici - seriatçi akimin kaynagi devlettir. O devlet
ki Atatürk'e düsman yetistiren Kuran kurslari ve diger kurumlari
beslemektedir. Tüm yazilarimizda ve yapitlarimizda üzerinde
durdugumuz, ama resmen yasaklayici sonuç alamadigimiz Kuran
Kurslarinda okutulan düsmanlik yeminini buraya bir kez daha alarak bu
bölümü kapatiyoruz:
"Ben Muhammed müslüman mezhebindenim. Türkiye dinsiz, laik bir
memleket haline gelmistir. Hayatimi, Mustafa Kemal dinsizi ilkeleriyle
savasa adayacasima, Türkiye'yi bir seriat devleti haline getirmek için
mücadele edecegime, Kemal Pasa zamaninda çikarilan dinsiz kanunlarin
tatbikini önleyecegime, kisa zamanda ümmet esasina dayanan seriat
devleti kurulmasi için devlet idaresinde söz sahibi olacak mevkilere
gelmek için çalisacagima, dinim, Allah'im ve bütün mukaddesatim
üzerine yemin ederim."
Bu düsmanlar, bugün devlet katinda süz sahibi olacak mevkilere
gelmislerdir, o nedenle pervasiz hareket etmektedirler. 2 Temmuz 1993
gini Sivas'ta "Seriat Devleti" isteyerek insanlari yakan canilari yandas
duran polisler, 12 Mart 1995 gününden sonra Istanbul Gazi
mahallesi'nde kursun sikarak insan öldüren oldular.
Atatürk dönemindeki T.C. Devleti; iste simdi gelinen noktada yasanilan
T.C. devleti. Ikisi de ayni devlettir. Önceki din devleti olmaktan
uzaklasan; sonraki din devleti olmak için adim adim kusatilandir.
Atatürk'ü hafife alarak küçük düsürmek isteyenlere, O'na hakaret
edenlere sunu söylemek istiyoruz: 400 yillik Osmanli döneminde (1517 -
1920) Yavuz ile halifeligi de üzerlerine alarak yönetimde etkinlgini
artiran Padisahligi, hilafetiyle birlikte ortadan kaldiran Atatürk'tür.
Diger devrimlerini bir yana biraksak, salt bu basarili eylemiyle Atatürk,
büyük bir devrimci önderdir.
Simdi Atatürk'ü begenmeyenler, O'nun 70 yil önce belini kirdigi dinsel
gericiligi ve yok ettigi hilafeti, bugün yeniden egemen kilmak isteyenlere
dur diyebiliyorlar mi? Atatürk ile kazanilmis kilmak isteyenlere
devrimleri ve devletteki mevzileri koruyabiliyorlar mi? Siyasallasarak
sahlanan seriati dizginleyebiliyorlar mi?
Atatürk'ün ölümünden bu yana geçen 57 yillik sürede boy veren tüm
kötülüklerin ve dinsel gericiligin tek nedeni olarak Kemalizm'i Atatürk'ü
göstermek, ucuz ve insafsiz bir degerlendirmedir.
Bu degerlendirmeyi yapanlara "Peki; hirsizin hiç mi suçu yok" diyen
zavalli ev sahibinin konumunu animsatmak isteriz: Atatürk'ten sonra
ülkeyi yönetenlerden Ismet Inönü'nün, Celal Bayar ve Adnan Menderes
ekibinin. Demirel'in, Ecevit'in, Evren'in, Özal'in ve agzi ezanli Çiller ile
firildakçi takimlarinin hiç mi kabahatleri yok..
Evet bizim Atatürk'e bagliligimiz, O'nun büyük kararlikla ve büyük bir
cesaretle halifeci din bagnazlarinin üzerine gitmesi ve ülkeyi aydinlik
yarinlara tasimak istemesindendir.
Devlet soyut bir kavramdir. Devleti anlamli önemli kilan içindeki
unsurlaridir. O unsurlar iyi degilse devlet de iyi degildir. Öyleyse daha
fazla zaman geçirmeden o devletin içini iyi unsurlarla doldurmak
gerekmektedir.