Navigation |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Alevi kürtler hakkinda bilmeniz gerekenler |
|
|
Alevi Kürtler hakkinda bilmeniz gerekenler.
Alevi kürtler'in etnik kimligi üzerine tartisma
Martin van Bruinessen (Çev: Özgür Gökmen)
Alevi Kürtler kimlerdir?
Türk mü, Kürt mü?
Osmanli öncesi ve erken Osmanli tarihinde Heterodoks Kürtler.
Benligin yer degistiren hayalleri.
Resmi tarih Alevi Kürtler'i tanimliyor.
Kendini Zaza, Alevi ve Dersimli olarak tanimlayan etnik kimlikler.
Kaynaklar, Notlar.
Aleviler, Zazalar ve Kürtler.
Kizilbas Kürtler ve Protestanlik.
MEHMET BAYRAK(*)
Alevi Kürtler’in etnik kimligi üzerine tartisma
Martin van Bruinessen (Çev: Özgür Gökmen)
Kürt milliyetçiliginin 1960'larin sonu itibariyle kitlesel bir hareket ortaya çikisi, birçok Alevi Kürt'ü öncelikli olarak Kürtlük'lerini öne sürmeye ikna etti. Dersimliler güya bütün Kürt yapilanmalarinda çok iyi temsil edildiler; gerilla savasina hazirlandigina ve 1971'de Irak'ta gizemli bir sekilde öldürüldügüne inanilan karizmatik solcu milliyetçi önder Dr. Sivan (Sait Kirmizitoprak), sadece bir Dersimli degildi; ayni zamanda Hormek asiretine mensuptu ki, ayni asirete mensup olan M. S. Firat Türk olduklari konusunda israr etmistir. Birçok genç Alevi Kürt'ün (TIKKO/TKP-ML'nin en etkilisi oldugu) özgül olarak Kürt olmayan sol örgütlerde etkin olarak yer almayi tercih ettikleri dogrudur; ancak Kürtlüklerinden asla süphe etmemislerdir. Kuskusuz, en azindan kismen Kürt ve solcu partilerin altyapilarindaki tahribatin ve yeniden yapilanmadaki sorunlu sürecin bir sonucu olarak, bu durum 1980'lerde degismeye basladi.
Türkiye'de yeni ortaya çikan Zaza ve Alevi milliyetçilikleri, Kürt milliyetçiliginin gelismesiyle diyalektik bir iliskinin parçasidir. Büyük sehirlerde modern bir Kürt bilinçliligine ivme kazandiran sehirlesme ve göç süreci, ayni zamanda Alevi köylüleri de (Türkçe konusanlar gibi, Kürtçe ve Zazaca konusanlari da) bölgenin Sünni kasabalarina getirmis ve kisitli kaynaklar için Sünni komsulariyla dogrudan mücadele etme durumunda birakmistir. 1970'lerin siyasal kutuplasmasi, sagci ve solcu radikallerin bu cemaatleri ikmal bölgeleri olarak seçerek, karsilikli seytanlastirmaya katkida bulunmalariyla ("fasist" Sünnilere karsi "komünist" Aleviler) Sünni-Alevi ziddiyetini siddetlendirdi. Bir dizi kanli Sünni-Alevi çatismasinin, ki belki Alevi karsiti katliamlar olarak adlandirmak daha dogru olur, ortak bir Alevi bilinçliligini güçlendirmede etkisi büyük oldu.33 Bu çatismalarin yer aldigi bölgede, Kürt ya da Türk olmak çok da önemli degildi; kisinin asli kimligi dinsel olandi. Bu ayrismanin iki her tarafinda da -Pan-Türkçü Milliyetçi Hareket Partisi'ni destekleyen Kürtler'in ve Kürt olduklarini iddia eden Türkçe konusan genç Aleviler'in durumunda oldugu gibi sasirtici bir olguya ivme kazandiran- hem Türkler hem Kürtler vardi.
1980'ler Aleviligin, Bati Avrupa'daki Türk ve Alevi göçmen cemaatler arasinda gerçek bir kültürel ve dinsel yeniden dogusuna taniklik etti. Farkli egilimlerden eylemciler, -solcular, Sünni Müslümanlar, fasistler, Kürt milliyetçileri- daha önceden bu cemaatleri örgütleme girisimlerinde bulunmuslardi, ancak Türkiye'deki 1980 askeri darbesi gerçek bir dönümü simgeler. Öngörülemeyen sayida tecrübeli örgütçü, siginmaci olarak Bati Avrupa'ya geldi. Bunlar arasinda en basarili olanlar, radikal Sünni Müslümanlar ve daha sonra içlerinden PKK'nin tedricen baskin hale gelecegi Kürt milliyetçileriydi. Bu arada Türkiye'deki rejim, belli basli cami federasyonlarini alarak ve Sünni Islam'in "Türk-Islam sentezi" olarak bilinen asiri muhafazakar ve milliyetçi kanadini destekleyerek göçmen cemaatler üzerinde yeniden denetim saglama çabasina girdi.
Uzun zaman kimliklerini gizli tutmalarinin ve hatta dinsel aidiyetlerini gizlemelerinin ardindan, Aleviler'in de örgütlenmeye baslamalari, muhtemelen Almanya'da artan dinsel Sünni etkinliklerine bir tepki ve kismen de bir özentidir. Ilk defa büyük Alevi dinsel törenleri kamuya açik olarak düzenlendi (Cumhuriyetçi Türkiye'de bu törenler resmi olarak yasaklanmisti ve olsa olsa yari gizli düzenleniyordu). Alevi örgütleri kuruldu ve bu örgütler, daha önceleri çesitli solcu ve Kürt yapilanmalarda ön planda yer alan birçok genç Alevi'yi çekti. Küçük solcu örgütlenmelerden birkaçinin mensuplari tamamen Alevi'ydi; bu tarihten sonra bunlar da Marksist-Leninist kimliklerinin yanisira Alevi kimliklerini vurgulamaya ve Alevistan'dan kendi yurtlari olarak söz edecek kadar, Aleviler'in bir tür ulus oldugunu düsünmeye meylettiler.34 Disaridaki bu faaliyetler, tedrici siyasal liberallesmenin, dinsel ve toplumsal Alevi örgütlerinin kurulusunu mümkün kildigi Türkiye'de de Alevi uyanisini harekete geçirdi.
Türk hükümeti 1980'lerin sonunda, Aleviler'e yatistirici jestlerde bulunmaya baslayarak, cemaatin devletten yabancilasmasini nötralize etmeye ve radikal Kürt hareketi PKK'nin Kürt (ve Zaza) Aleviler arasinda daha fazla destek kazanmasini önlemeye yönelik geçirgen bir çaba ile onlara, kesin bir biçimsel taninma sundu. Aslinda, PKK'nin kurulusunu gerçeklestirmekte büyük zorluklarda karsilastigi ve her zaman diger siyasal radikal hareketlere yarismak zorunda kaldigi bölge, büyük ölçüde Zazaca konusanlarin ve Aleviler'in bulundugu Dersim'di (simdiki Tunceli ili ve komsu bölgeleri). Dersim halki, en azindan 1960'lardan beri, her zaman Kürt milliyetçiliginden ziyade solcu radikalizme meyilli olmustu. Baslangiçta militan bir sekilde din karsiti olan PKK, 1980'lerin ortalarinda, Sünni bölgelerde daha çok halk destegi bulmaya yönelik basarili bir girisimle, gittikçe Sünni Islam'a karsi uzlasmaci bir tavir benimsedi. Bu asikar bir sekilde, PKK'nin Aleviler arasindaki popülerligine bir katkida bulunmadigi gibi muhtemelen Alevi öznelligini güçlendirdi.
PKK'ye göre, tüm Alevi uyanisi, Kürtler arasina ayrimcilik ekmek için dogrudan devletçe yönetiliyordu ve buna ön ayak olanlarin tümü ajandi. Bu ayni zamanda, Aleviler'in PKK'den sogumalarina yol açacak sekilde, partinin kendi saflarindaki Aleviler'den kuskulanmasina ve onlarin tasfiyesine yol açti. Dinsel boyutunun gittikçe daha fazla farkina vararak, asli bir kimlik olarak Alevilige yeniden yapilan vurgu, büyük ölçüde Sünni köktenciligine ve kapsayici Kürt milliyetçiligine karsi bir tepkidir.
Her ne kadar bazen baska etnik sadakatler altinda örtülü olsa da, her zaman müstakil bir Alevi bilinçliligi olagelmistir. Bununla birlikte, su anki Zaza milliyetçiligi tamamen yeni bir seydir; ve buna kendilerini Kürt olarak tanimlayan sayisiz Zazaca konusan insan tarafindan siddetle karsi çikilmaktadir. Zaza milliyetçiliginin ortaya çikis kosullari için, (olanlarin tümünü Türk istihbarat servislerinin isi olarak gören popüler komplo kuramina inanmadikça) Türkiye'den ziyade, yeniden Bati Avrupa'daki göçmen cemaatlere bakmamiz gerekecek.
Türkçe disinda tüm yerel dillerin yasaklandigi Türkiye'de, kisinin kökensel olarak Kurmanci ya da Zazaca konusmasi önemli görünmemistir. Buna karsilik Avrupa'da, Kürt eylemcilerin göçmen Kürt isçilerini harekete geçirebilmek için bulunduklari girisimlerden biri, Türkiye'den göçmen olarak gelen herkesin ana dilinin Türkçe olmadiginin resmen taninmasi ve Kürtçe'nin okullarda egitim için ana dillerden biri sayilmasi için, ana dilde egitimdir. Bu, Zazaca konusanlari kaba bir ikilemle karsi karsiya birakmistir: Onlar da çocuklarina Alman okullarinda "ana dil" olarak Türkçe yerine Kurmanci ögretilmesini talep etmeli midirler? Bazilari, kendi bölgelerinde kendilerinden önceki kusaklar her zaman Kurmanci'yi lingua franca olarak ögrenmis olduklari için bunu talep ettiler; ancak belirgin bir huzursuzluk baki kaldi. Bu, Zazaca konusanlarla Kurmanci konusanlarin çikarlarinin açikça özdes olmadigi bir meseleydi.
Çatisma tohumlari içeren benzeri bir diger mesele, Türkiye'de ve özellikle Avrupa'da sürgünde basilan Kürt gazetelerinde kullanilacak dildi. 1960 ve 1970'ler boyunca birkaç gazete yayimlandi ve birçogu, en fazla bir Kürtçe siire yer vererek tamamen Türkçe yayimlanmis gazetelerdi.35 Türkçe'ye hiç yer vermeyen ilk dergi Izmir'de yayimlanan, kisa ömürlü olmus kültür dergisi Tirêj'dir. Bu ayni zamanda, küçük bir Zazaca bölümü olan ilk önemli modern Kürt dergisidir.36 1980 askeri darbesinin ardindan, Türkiye'de Kürtçe yayimcilik faaliyetleri artik mümkün olmamis; ancak yazarlar ve gazeteciler Avrupa'da sürgünde, özellikle Isveç'te faaliyetlerine devam etmislerdir. Burada Kurmanci edebiyatinda gerçek bir uyanis yasanmistir. Çocuk kitaplari, halk masallari derlemeleri, ilk romanlar basilmis ve her türden birçok gazete yayimlanmistir.
Iran devrimi ve Irak-Iran savasi da Kürdistan'in diger bölgelerinden çok sayida entellektüeli göçmen olarak Avrupa'ya getirmistir. Yirminci yüzyilin basindan beri ilk defa, önemli ölçüde ortak Kürt kültürel faaliyetleri gerçeklesmistir. Paris'te, önemli bir kütüphaneye ve yayimlanan degisik dergilere sahip ilk önemli Kürt enstitüsü olan Kürt Enstitüsü kurulmustur. Ortak bir standart dile dair eski rüya yeniden su yüzüne çikmis; ancak ne Kurmanci ne de Sorani konusanlar ötekine imtiyaz tanimadiklarindan, Kürdistan'in tüm kesimlerinden okuyuculari hedef alan dergiler, hem Kurmanci hem de Sorani dillerinde bölümlere yer vermislerdir. Kürt Enstitüsü'nce yayimlanan edebiyat dergisi daha sonra üçüncü Kürt dili olarak Zazaca bir bölüm yayimlamaya karar vermistir. 37 Bu, siyasal nedenlerden ötürü dilsel ayrimciliga siddetle muhalefet eden belli milliyetçi entellektüel çevrelerde sert olumsuz tepkilere yol açmistir. Bunlarin bir kismi, sentetik bir birlesik Kürt dili için çalismis; digerleri iki yazili Kürt diline tahammül edebileceklerini düsünmüsler; ancak daha önce neredeyse hiç yazili gelenege sahip olmayan Zazaca'yi bir diger yazili dil olarak gelistirmenin Kürt ulusu arasina ayrilik tohumlari ekmek olacagina karar vermislerdir.
Yazili Zazaca'nin gelistirilmesi ya da yasaklanmasina dair tartisma, sürgündeki Zaza entellektüellerinin küçük çevresinde, fikir ayriliklarina yol açan büyük bir etki yaratti. 1980'lerin sonunda ilk Zaza dergisi yayimlandi ve kesinlikle Kürtçe degildi. Dergide Zazaca, Türkçe, Ingilizce makaleler vardi; ama Kürtçe yoktu. Zazalar'dan, kimlikleri uzun zamandan beri sadece Türk devletince degil, Kürtler'ce de reddedilen ayri bir halk olarak söz ediyor; ve cografi bir ad olarak Kürdistan terimini reddettigini belirterek, Zazalar'in eski yurdu için Zazaistan kelimesini icat ediyordu.38 Derginin ilk basta çok küçük bir okuyucu çevresi oldu; ama kizgin Kürt tepkileri her seye ragmen derginin söyledigi bir söz oldugunu gösterdi ve tedricen artan sayida Zaza derginin görüslerini benimsedi. Halen örgütlü bir milliyetçi Zaza hareketi görünmemektedir; ama, hepsi Zazalar'in Kürtler'den farkli olduklarini iddia eden, Avrupa'da yayimlanan iki yeni dergi ve Türkiye'de yakin zamanda çikan bir dizi kitapçik ile yayimcilik faaliyetleri giderek artmaktadir.39
Tartisma hala gelgit halindedir ve tartismada taraf olanlar görüslerini gözden geçirmeyi sürdürüyorlar. Sürgündeki Zaza Alevi eylemcilerinin önde gelenlerinden Seyfi Cengiz, yeni siyasal ve kültürel dergisi Desmala Sure'nin ilk sayisinin giris makalesinde, milliyetçi Zaza-Alevi bir durusa nasil ulastigini yazdi. Dergi, 'Dersim Komünist Hareketi'ni ya da (Zazaca) 'Kirmanc Komünist Hareketi'ni -Kirmanc Dersim'deki Zazalar'in kendi dillerinde kendilerini tanimladiklari kelimedir- temsil ettigi iddiasindadir. Cengiz sunlari söyler: "Bir ara Dersim isyanlarinin 'ulusal' olmadiklarini söylemistim; fakat bu görüsü çoktan biraktim. Dersim isyanlarini 'Zaza Hareketleri' olarak tanimistim bir yazimda. Simdi bu noktada bir düzeltme yapmam gerekiyor: Dersim isyanlari Kirmanc-Alevi isyanlaridir. Koçgiri isyanini da Dersim isyanlari arasinda düsünüyorum. Koçgiri, Bati Dersim'in bir parçasidir. Seyh Sait isyanina ulusal bir isyan diyorum simdi. Seyh Sait isyaninin bir Zaza isyani oldugunu söylemistim 1987'de. Bu görüsümü koruyorum." Tüm bu ayrimciliga karsi PKK, kisinin asla [Kürt] kimligini unutmamasi gerektigi uyarisi ile (adini Aleviler'e yönelik olarak belirledigi) Zülfikar sancagini kaldirdi. Alevi köylülerle, özellikle Kürtçe ve Zazaca konusanlarla, gene Aleviligin devlet tarafindan hükmedilen türü olarak görülen Bektasilik arasindaki iliskilere son vermek üzere bir girisim baslatti.
Alevi Kürtler kimlerdir?
Ritüel dili olarak neredeyse tamamen yalniz Türkçe kullanan ve hatta çogu Türkçe asiret adlarinasahip olan Kürtçe ve Zazaca konusan Alevi asiretlerin varligi, birçok yazarin izahat kabilinden hayal gücünü mesgul etmis bir vakiadir. Hem Türk hem de Kürt milliyetçilerin bu gruplarin muglak kimliklerini kabul etmekte güçlükleri olmus ve bunlar sikici ayrintilari örtbas etmeye çalismislardir. Kürtçe ve Zazaca'nin esasen Türk dilleri oldugunu kanitlamaya yönelik çabalar son bulmamis ve hatta 1980'den sonra güç kazanmistir. 1 Öte yandan, Kürtler Aleviler'in dinindeki Iranî unsurlarin altini çizmisler ve hatta Alevi Türkler'in bile dinlerini Kürtler'den almis olmalari gerektigini öne sürmüslerdir.2 Sözü edilen asiretlerin düsüncelerini rahatça ifade edebilen kimi mensuplari, eski sözel gelenege dayandiklarini iddia ederek, genellikle, açikça siyasal amaca ulasmak için basvurulan çarelerden esinlenerek kendi yorumlarini eklemislerdir.3 Asiretler, Kürt milliyetçiligi ve Türkiye Cumhuriyeti hususunda farkli zamanlarda farkli tavirlar benimsediler. Kürt milliyetçiliginin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin (ve Zaza ve Alevi ulusu gibi daha küçük sözde uluslarin) Alevi Kürtler'in sadakatlerine dair birbirleriyle çatisan münacatlari, bu cemaatleri ayirmistir. Çatisma böylece 1994 sonbaharinda Tunceli ve Bingöl'ün batisindaki Türk askeri harekati ile en yüksek noktasina varmistir.
'Alevi Kürtler' terimini, kendilerini Kürt olarak tanimlayip tanimlamadiklarina bakmaksizin, Zazaca ve Kurmanci konusan tüm Aleviler için kullanacagim. Bu terimi kullanmam, onlarin 'gerçekte' ya da 'esasen' Kürt ya da baska bir sey olduklari iddiasini tasimaz. Alevi Kürtlerin merkezi, Dersim'den (Tunceli ili ve ona komsu olan Erzincan'in Kemah ve Tercan ilçeleri ile Bingöl'ün Kigi ilçesinden) ibarettir. Dersimliler, Bati Dersim'in (Çemisgezek ve Pertek'in de kismen içinde bulundugu Ovacik ve Hozat'in) (Zazaca konusan) Seyhhasan asiretleri ile aralarinda hem Zaza hem de Kurmanci dillerini konusanlarin bulundugu Dogu Dersim (Pülümür, Nazimiye, Mazgirt) asiretleri arasinda kültürel bir fark görürler.
Bir dizi Alevi yerlesim bölgesi Dersim'den Bingöl, Kuzey Mus, Varto boyunca Kars'a kadar doguya uzanir. Bu asiretlerin en büyükleri ve en iyi bilinenleri, Kurmanci konusan Hormek (Xormek, Xiromek) ve Zazaca konusan Lolan (zikredildikleri sira ile bkz.: Firat 1970, Kocadag 1987) Dersim kökenli oldugunu iddia ederler ve bu asiretlerin gerçekten halen Dogu Dersim'de (zikredildikleri sira ile Nazimiye ve Pülümür) yasayan mensuplari vardir.
Daha batida, Sivas'in Zara bölgesi ve çevresinde önemli bir Alevi Kürt nüfusu ile, Koçgiri asireti ile karsilasiriz. Zaza lehçesinden çok Kurmanci lehçesi kullanmalarina ragmen, Koçgiri asireti Bati Dersimli Seyhhasan asireti ile akraba olduklari iddiasindadirlar.4 Dersimli asiretlerin baska
bazi mensuplari, hem Zazaca hem de Kurmanci konusanlar, Sivas'ta diger yerlesim bölgelerini olustururlar. Dersim Alevileri ile akrabaliklarinin diger bir belirtisi, aralarinda yasayan ayni soydan seyitlerin (özellikle Kureysliler'in) varligidir.5
Diger bir dizi yerlesim bölgesi Malatya, (Maras'ta) Elbistan ve Antep boyunca Suriye ve Adana'ya dek güneye uzanir. En önemlilerinin adlarindan baska bu asiretler hakkinda çok az sey bilinir. Dersimi'ye göre sözde tümü Kurmanci konusan bu asiretler de Dersim ile eski bir baglantilari oldugunu iddia ederler (1952: 59-60). Dinlerinin Dersimliler'in dinleri ile ne ölçüde uyustugunu ve Yezidi ve Nusayri komsularininki ile nasil bir iliskisi oldugunu bilmiyoruz. En azindan, bu cemaatlerin bazilarina Dersim'de yerlesik soydan seyitler hizmet vermistir; ama, aralarinda ayni zamanda baska ocaklar (seyit soylari) da vardir.6 Amerikali misyoner Trowbridge, gayet iyi
tanidigi Antepli Alevilerin (Kermansah'in batisinda, Kirint'in yakindaki) Tutsami'nin Ehl-i Hak seyitlerini en yüksek dinsel otorite olarak kabul ettiklerini söylüyor.7
Yalnizca Dersim ve Koçgiri Alevileri'nin dinleri hakkinda yüzeysel bilgiden daha fazlasina sahibiz; bu inanç ve pratiklerin diger Alevi Kürtler'ce ne ölçüde paylasildigini bilmiyoruz.8 Bilgimizin çogu, eski gezginlerin ve misyonerlerin raporlarindan ya da Bumke'nin yerinde bir sekilde belirttigi gibi, Dersimliler'in "uygulanmayan bir inanç"a bagli gibi görünmelerinden ötürü "inandiklari" ya da "yaptiklari"na dair anilardan kaynaklanir (Bumke 1989: 515). Her ne kadar belki küçük bir azinlik istirak ediyor olsa da, dag mabetlerini ziyaret, kötü sansi engellemek
için esrarli mahallerde ve kutsal yerlerde adak adamak gibi belirli eylemler hala yasadigindan ötürü bu ifade belki biraz mübalagalidir.9 Bununla birlikte birçok Dersimli için yiyecek tabularinin ve günese, aya ve atese gösterilmesi gereken hürmetin, sikça vurgulanan ancak fiiliyatta nadiren yerine getirilen adetler oldugu dogrudur.10
19. ve 20. yüzyil kaynaklarindan ögrendigimiz kadariyla, Dersim Alevileri'nin inançlari ve fiiliyati, Tahtaci ve Iç Anadolu Alevi Türkleri'nin inanç ve fiiliyatindan daha "asiri" ve "syncretist" (daha çok Iranî unsuruna sahip) görünür (bu tabii ki, daha çok, berikilerin inaçlarini daha iyi gizlemis olduklari ya da tedricen daha çok Islamlastirildiklari gerçegine bagli olabilir).11 Ruh göçümüne (metempsychosis) inanç daha çok anilir; Ermeni yazar Andranig (1900), insan ruhlarinin hayvanlarda nasil yeniden dogduguna dair birtakim sasirtici hikayeler nakleder.12 Dersimliler de, Ehl-i Hak gibi, Ali'de ve muhtemelen Haci Bektas'ta tezahürden, daha ilimli ancak kesinlikle daha önemsiz olmayan seyitlerin kutsal varligina kadar, kutsal yeniden vücut bulmanin çesitli türlerine açikça inanirlar. Hiç de saf olmayan Mark Sykes, Dersim asiretlerinin ismen Sii olmakla birlikte, kendisine panteist gibi göründügünü yazar.13
Günese ve dogaya tapinma Dersimliler'in hayatinda en az ayin-i cem ve diger Alevi ritüelleri kadar önemli bir yer tutmusa benziyor.14 Andranig buna gezegenlere, simsege ve yagmura, atese, suya, kayalara, agaçlara ve digerlerine tapinmayi da ilave eder (1900: 169). Anlatima göre, Dersimliler her sabah günes isinlarinin degdigi ilk noktada tapinmaya baslarlardi.15 1920'lerde bir geceyi Malatya yakinindaki bir Alevi Kürt köyünde geçiren Melville Chater, bu sabah tapinmasinin çok az farkli bir tasvirini yapar: Köylüler günesin dogusundan önce kalktilar ve tarlalarinda çalismaya basladilar. "Günes yükseldikçe, bütün erkekler, kadinlar ve çocuklar doguya döndü; günesin önünde egilerek kibarca iyi bir gün diledikten sonra günlük islerine yeniden devam ettiler." (Chater 1928: 498) Ayni köylüler ayni zamanda (belki sadece belli gecelerde) aya da taparlar: Geceleyin tüm köylüler, ayin görünmesini beklemek için, damlara çiktilar. Ay görünür görünmez, "Kürtler, önünde yavasça baslarini egmek ve yükselen gezegeni derinden selamlamak üzere ayni anda ayaga kalktilar; daha sonra tas merdivenlerinden indiler ve gecede kayboldular." (Chater 1928: 497) Dersimliler'in günese tapinmasi, özellikle asagida söz edilecek olan Yezidiler'in benzer adetlerini kuvvetle hatirlatir. Bu ayni zamanda, en azindan 19. yüzyila kadar Mardin ve Diyarbakir bölgelerinde varolduklari bilinen, simdi nesli tükenmis Semsî (günese tapanlar?) mezhebini de akla
getitir.16
Bununla birlikte daha özgül Alevi dinsel adetleri Dersimliler'i Alevi Türkler'e yakinlastirir. Gülbank ya danefes'lerinin çogu Türkçe'dir; ve 1920'den önce de kesinlikle öyleydi. Erzincan valisi olan ve bölgeyi çok iyi bilen Ali Kemali'ye göre, hiç Kürtçe gülbank yoktur (Kemali 1992: 154-155); Nuri Dersimi bunu dogrular ve Kureysli ve Bamasor (Baba Mansur) soylarinin seyitlerinin gülbank'i "Zazaca'nin eski bir biçiminde" okuduklarini iddia eder (Dersimi: 1952: 24). 1949'da yazan Hasan Tankut Resit, Dersimliler'in ancak çok yakin zamanda, Aliser ve Seyyid Riza'nin
kiskirtmalari ile, Türkçe nefes'i kendi dillerinden siirlerle ikame etmeye basladiklarini öne sürer.17
Dersim Alevileri'ni Alevi Türkler'e yakinlastiran bir diger adet, merkezi Haci Bektas tekkesi ile olan iliskileridir. Burasi Molyneux-Seel (1914: 66) tarafindan Dersim disindaki en önemli hac merkezi olarak gösterilmistir.18 Kuramsal olarak, ortak asiretlere rehber ve pir olan Dersimli seyitler, Haci Bektas'taki çelebi'yi mürsid'leri kabul ederler; ama fiiliyatta diger soylarin seyitlerini pir ve mürsid olarak benimserler ve Haci Bektas'la çok fazla ilgileri yoktur. Bununla birlikte Bati Dersim'deki üç küçük seyit soyu, Aguçan, Dervis Cemal ve Saru Saltik, Haci Bektas'ça tayin edilen halife'nin neslinden geldiklerini iddia ederler (Dersimi 1952: 27-28; Birdogan 1992:
152-157).
Türk mü, Kürt mü?
Alevi Kürtler komsularinca genellikle Kizilbas olarak adlandirilirlar. Cuinet'in geç 19. yüzyil nüfus istatistiklerinde de, baska etno-linguistik ünvanlar kullanilmaksizin ayni adla yer alirlar. Bu ad onlari, tabii ki, takipçileri çogunlukla Türkmen olan Safaviler'le yakinlastirir. Sümer, Safaviler'in Kizilbas destekçileri üzerine çalismasinda (1976) sadece iki Kürt asiret cemaatinden söz eder; ki bunlar görece önemsizdirler: Hinisli ve Çemisgezekli cemaatleri. 16. yüzyilda bugünkü Tahran'in güneyinde yasayan, daha sonra Özbek saldirilarina karsi Iran'in kuzeydogu sinirini
korumak üzere Sah Abbas'ca Horasan'a gönderilen büyük bir Çemisgezek konfederasyonu oldugundan ötürü, ikincilerin çogu Sah'in ardindan Iran'a gitmis olmalidirlar.
Alevi Kürtler, sadece bu iki asiretten arda kalanlarin ardillari olamayacak kadar çokturlar. Bu, akla Dersimliler'in nereden geldikleri sorusunu getirir ve hem resmi tarih ekolüne bagli olanlar hem de liberaler olmak üzere, birçok Türk akademisyence bu soruya verilen cevap, bunlarin Kürtlestirilmis (ya da Zazalastirilmis) Kizilbas Türk asiretleri oldugudur. Bu varsayim o kadar mantikli görünür ki, bazi Batili akademisyenlerce de hiç sorgulanmadan kabul edilmistir (örnegin Mélikoff 1982a: 145). Bununla birlikte, Safi Kurmanciler ile Zazalar arasinda neredeyse hiç
toplumsal iliski varolmadigi gerçegi gözönünde bulundurulursa, bu asiretlerin Kürtçe ya da Zazaca'yi kimden ögrenmis olabileceklerini tahayyül etmek güçtür. Öte yandan Sivas'ta, Kürt ve Zaza Aleviler'in, Türkçe'yi hiç terketmemis olan Alevi Türkler'le yakin iliskileri vardir.
Osmanli öncesi ve erken Osmanli tarihinde Heterodoks Kürtler
Kürt asiretlerin (mutlaka Safavi türünün olmasa da) Alevi dinsel fikirlerinin yayilmasindaki rolüne uzun süre degerinin altinda paha biçilmis gibi görünmektedir. Irène Beldiceanu-Steinherr'in arsiv arastirmasindan elde ettigi bilgilere göre, ilk Betasiler göçmen asiret kabileleridir.19 Osmanli metinlerinde (Bektas, Bektaslu, Bektasogullari adlarindaki) bu asiret gruplarina sayisiz atifta bulunulur; ve bu metinler onlarla Sivas'tan Malatya, Maras, Antep kavisi ile Halep ve Adana'ya uzanan ve hatta fazladan daha batidaki mekanlar arasinda iliski kurar. Belki de daha sasirtici olan, bu asiretlerdeki Kürt unsura yapilan sarih atiftir. Cevdet Türkay onlari Konar-göçer Türkmân Ekrâdi taifesinden, "göçmen Türkmen Kürtler" olarak tasnif eder.20 Asiretler listesinde sikça yer alan bu terim, karma yapili asiretlere atif yapar görünmektedir.
Xavier de Planhol'un ilk gözlemcilerinden biri oldugu üzere, 11. yüzyil ve daha sonrasinda sayisiz Türkmen asiretlerinin Dogu Anadolu'ya varisi, yogun kültürel degisime ve (Kürtler'in iyi otlaklara dogru yaptiklari kisa mesafeli düsey göç ile Türkmenler'in yatay gezginligini birlestiren) yeni bir tür pastoral göçebelige ve farkli kökenlerden küçük gruplari birlestiren yeni asiret olusumlarina hiz verdi. Karakoyunlu ve Akkoyunlu devletleri, Kürt klanlari, görünüse göre Türk unsurlu kendi asiretlerine dahil etmis olmalidir; ve Osmanli döneminde genis bir asiret konfederasyonu olan Boz Ulus'un Türk unsurlar kadar Kürt unsurlara da sahip oldugu bilinir. Yüzyillar boyunca izleri sürülebilecek olan bazi asiretler dillerini Türkçe'den Kürtçe'ye, ya da tam aksi sekilde degistirdiler; bu asiretlerin mensuplarinin kompozisyonlari da zamanla kaymis olabilir.21
Sözde Bektasi asiretler, daha sonra Alevi Kürtler'le karsilasacagimiz bölgelerde bulunurlar. Ancak bunlar, simdiki Alevi Kürtler'in olusumunda yer alan sayisiz Kürt asiret unsurlarindan yalnizca biri olmalidirlar. Osmanli kaynaklarinda bazi temel Dersimli asiretler adlariyla yer alir. Örnegin Türkay, Lolan, Dirsimli ve (19. yüzyilda Dersimli asiretlere atifta bulunmak için kollektif olarak kullanildigini gördügümüz) Dujik/Dusik asiretlerine dair sayisiz vakiadan söz eder ve hepsini Ekrâd taifesinden olarak siniflandirir; yalnizca tek bir büyük Dersim asiretinin, Balaban'in, Türk oldugu, Yörükan taifesinden oldugu söylenir -Balaban asiretinin Zazaca konusmasina ragmen, bugünkü komsularinin kabul eder göründükleri bir ad.
Türkmen asiretlerin heterodoks fikirlere karsi giderilmesi olanaksiz bir egilimi varken, Kürt asiretlerin, en azindan Osmanli Imparatorlugu'na dahil olduklari dönemde (kabaca 1515), sadik Sünniler oldugu fikri genellikle muhakkak addedilir. Kürtler'in mutaassip Sünniler olduklari fikrini önde gelen Kürt aileleri ile Sultan Selim ve haleflerinin arasindaki ittifaki bozan diplomat Idris Bitlisi ortaya atmis olabilir. Idris ve ogullari Ebü'l-Fazl, Sa´dettin, Hüseyin ve Müneccimbasi gibi onun izindeki diger Osmanli tarihçilerinin yanisira egemen Kürt ailelerinin tarihçisi Seref Han Bitlisi, Kürtler'in Safaviler'e karsi Osmanlilar'i tercih etmesinin nedenini onlarin dinsel inançlarina baglar.22 Sünni ortodokslugun açiklanmasi Sultan'a sadakatin asikar bir taahhütüydü; bu yüzden, Kürt tarihçilerin Kürtler'in ortodoks oldugu konusundaki israri, kendilerinin ne oldugunu bildikleri seyden çok, Sultan'in inanmasini diledikleri seyi yansitiyor olabilir. Hayatinin hatiri sayilir bir bölümünü Safaviler'in hizmetinde harcayan Seref Han bile, -(Osmanlilar'a açikça bir siyasal bir tehdit teskil etmeyen) sayisiz Yezidi'den söz etmekte tereddüt göstermemesine ragmen- Kürtler'in (Sii) heterodoksisinden nefret ettigini vurgulamistir.
Ileride Yezidiler'e dair birkaç sey söyleyecegim, ama önce Kürtler arasinda asiri Sii fikirlerin varligina dair bir iki yorum yapmak isterim. Aslinda bunlarin, sözü geçen Kürt yazarlarin kabul eder göründüklerinden çok daha yaygin olduguna dair belirtiler vardir. Hem Seref Han'in, hem de Idris'in memleketi olan Bitlis, kendi payina düstügü oranda ortodoks olmayan düsünür yetistirmistir. 1450 civarinda Giyathuddin al-Astarabadi'ce yazilan Hurifi metni Istivaname, serî yükümlülüklerin halihazirda cennete yasandiklarindan dolayi gerçek müminleri baglamadigini iddia
eden sapkin bir ögretinin kaynagi olarak Dervis Haci `Isa Bidlisi'den söz eder.23 Simav kadisinin oglu Seyh Beddreddin'in fikriyati üzerindeki etkilerin izi de ayni bölgeye dogru sürülebilir: Bedreddin'in asil mistik hocasi, Bitlis yakinindaki bir bölgeden gezgin bir alim olan Hüseyin Ahlati'dir.24
Bugünkü Yezidi önderlerinin bazilarinin dinlerini asiri Ali karsiti bir mezhep olarak sunmalari (hatta emirlerinin ailesine mensup bir kisinin adi Mu`aviye'dir), Alevi Kürtler'in ve Güney Kürdistan'daki Ehl-i Hak /Kaka'i'lerin fikir ve fiiliyatlarindaki yakin benzerlikleri görmemize engel olmamalidir. Bugün soylari tükenmis olan Semsîler'in muhtemelen ziyadesiyle benzer bir dördüncü dine sahip olduklarina yukarida deginilmisti.25 Her dinsel grup arasindaki iliski, su ana kadar varsayilandan daha içten olabilir. Bu yüzyilin ilk yillarinda Anadolu'yu dolasarak
kafataslarini inceleyen Alman antropolog Felix von Luschan, Aleviler'in ve Yezidiler'in, en azindan bazi komsularinca, bir ve ayni mezhepten olarak algilandigini farkeder: Bati Kürdistan'da bazi yerlerde aynen Kizilbaslar'a benzeyen insanlara Yezidi deniyor ve bunlar Kizilbaslikla hiçbir ilgileri olmadigini iddia ediyorlar; diger yerlerde, Kahta'da Böilam Nehri'nde* ve yine Diyarbakir yakinlarinda bana söylenenlere göre, Yezidi ve Kizilbas ayni seyi tanimlamak için kullanilan, biri Arapça digeri Türkçe iki ayri kelime. Bunun dogru olup olmadigini bilmiyorum; ancak, tahkik edebildigim kadariyla her iki grubun da itikat ve toplumsal durumlari tamamen benzer. (von Luschan 1911: 231) (Erzincan'in dogusunda) Tercan'da bir köyde söylestigim yasli bir Alevi Zaza, Yezidiler'le herhangi bir iliskiyi reddetmekle birlikte, Melek Ta'us'un adini ve beni o zaman etkileyen Yezidi menseli efsaneleri bilir görünüyordu. Luschan'in Yezidiler'in "tamamen Kizilbaslar gibi" olduguna dair gözlemi, onlarin üzerindeki kafataslari incelemelerine dayanir. Anadolu'nun tüm sekter Sii gruplarinin -Likya'nin Tahtaci ve Bektaslari'nin, Iç Anadolu'nun Kizilbaslari'nin (ve onlari çok andiranYezidiler'in) oldugu kadar, Ansariye'nin (örnegin Nusayri'nin)- kafataslarina ait indekslerin birbirlerine çok benzer olduklarini bulmus ve komsulari olan Arap ve Kürt gruplarla aralarindaki farki göstermek için karsilastirmistir. Kafataslarini inceledigi tüm mezhepler kisakafalidir (brachycephalic) ve tüm Sünni komsulari da uzunkafali (dolichocephalic). Von Luschan, sözlerini ilk anilanlarin "dinlerini korumus ve bu yüzden yabancilarla dis evlilikten sakinmis, böylece eski karakteristik özelliklerini korumus olan eski homojen bir nüfusun arda kalanlarini" temsil ettigini söyleyerek bitirir. (von Luschan 1911: 232)
Benligin yer degistiren hayalleri
Alevi Kürt asiretlerin bazi yerel tarihçileri, özellikle Firat, Risvanoglu ve Kocadag, kendilerini en azindan kismen sözel gelenege dayandirmaya çalisarak, asiretlerinin Türk kökenlerini siddetle vurgulamislardir. Eserleri faydali bilgi kirintilari içerir; ancak, bu asiretlerin resmi Kemalist tarih görüsü uyarinca Türklüklerini 'kanitlama'ya yönelik siyasal saikli arzulari nedeniyle asiri ihtiyatla kullanilmalidirlar. Öte yandan Dersimi gibi diger yerel tarihçiler Kürtlüklerini
vurgulamislardir ve yakin zamanlarda Dersim kökenli insanlar arasinda Kürtlükten farkli bir unsur olarak Zazaliga vurgu yapan bir fikir ekolü vardir (Pamukçu, Selcan, Dedekurban).
Cumhuriyet döneminden önce bu asiretleri Kürt ya da Kizilbas'tan baska bir sekilde adlandiran herhangi bir kaynaga rastlamadim.26 Erzurum'daki Rus konsolosu Jaba'nin kullandigi 19. yüzyil ortalarina ait bir Kürt kaynagi, onlari (merkezî Dersim'de bir dagin adi ve Dersim'in daglik bölgesinin tümüne verilen bir ad olan Dujik Baba'dan sonra) Dujik Kürtler olarak adlandirir ve sunu ekler: "Türkler onlari Dujik Kürtler ya da basit Kürtler (Ekrad) olarak adlandirirlarken, gerçek Kürtler de onlara Kizilbas derler."27 Dersim'i 1866'da ziyaret eden Diyarbakir'daki Britanya konsolosu Taylor, münhasiran Kizilbaslar'dan (ama özellikle alt gruplar olarak Seyhhasanli ve Dersimliler'den); bölgeye 1879'da giden Avusturyali görevli Butyka, Dersim Kürtleri'nden ve daha dar anlamiyla "Seyit Hasanli Kizilbas Kürtleri"nden söz eder.
Bununla birlikte, bu asiretlerden en azindan bazilarinin yabanci kökenleri oldugunu ima eder görünen sözel gelenekler vardir. Taylor'a (1868: 318) halihazirda Seyhhasan asiretinin aslen Horasan'dan oldugu ve Dersim'e yakin zamanda Malatya yakinindaki Alacadag bölgesinden geldigi söylenmistir. (Taylor'a göre Dersimliler "aslen pagan bir Ermeni neslin" ardillaridirlar.) Kürt milliyetçisi Nuri Dersimi de çok daha yaygin oldugunu gördügü bu gelenege -zerre süphe duymadan- isaret eder. Yalnizca Seyhhasan degil ama bazi baska Dersim asiretleri (Izoli, Hormek ve Sadi) de, temel seyit soylari Kureysli ve Bamasoran gibi yüzyillarca önce Horasan'dan gelmis olduklarini iddia ederler (1952: 24-25). Dersimi bu Horasan kökenini, çogu Kürdün Kürt olduguna inandigi
popüler Alevi kahramani Horasanli Ebu Müslim ve ikincil olarak Haci Bektas ile ilintilendirir. Bu, süphesiz, söz konusu gelenegin bu kadar popüler olmasinin ve seyitlerden onlarin 'müritleri' olan asiretlere yayilmasinin bir nedenidir: Horasan Aleviler'in anayurdu olarak bilinir. Dersimi bunun yanisira, bu asiretlerin bölgeye vardiklarinda halen Zazaca konustuklarini, hatta kendi zamaninda bile sözde seyitlerin Türkçe konusamadiklarini vurgular. Bu az bir ihtimalle, bu asiretlerin Türk oldugunu iddia ederek teyit için Horasan baglantisini gösteren resmi Türk tarih tezine üstü kapali bir tepkidir. (Cumhuriyet döneminden önce insanlarin Horasanlilar'i Türk kökenli saymadiklari
görülmektedir.)
1930'larda, birkaç asiretin kendilerini Mogol isgalinden önce Dogu Anadolu'ya gelen askerî bir maceraci olan Celaleddin Harzemsah'in askerlerinin ardillari saydiklari söylenir.28 1930'larin basina ait bir Türk istihbarat raporu, Pülümür bölgesindeki yasli erkeklerin hala Celaleddin Harzemsah'a dair efsaneleri hatirladiklarini, Dujik Baba Dagi'nin onun mezari olarak sayildigini ve bu yüzden ayni zamanda Sultan Baba olarak da bilindigini kaydeder.29 Bunun yasayan bir efsane mi; yoksa yakin zamanda, Horasan temasina tarihsel olarak mümkün Türk soylari ile aslinda olmayan seyler ilave eden amatör bir tarihçi tarafindan icat edilen bir sey mi oldugu benim açimdan sarih degildir.30
Her ikisinde de Sünni Müslüman dayanismasina kuvvetli bir münacaatin yapildigi Birinci Dünya Savasi ve Türkiye'nin Bagimsizlik Savasi, bir bütün olarak Dersim toplumu üzerinde bir etki yaratmamistir. Ruslar'a ve Ermeniler'e karsi mücadelede güçlerini Dersimliler'le ikmal etmek isteyen ve Dersimli Aleviler'in Bektasi köylüler gibi olduguna inanan Jön Türkler, Dersimliler'i savasa tesvik etmesi için Bektasi Çelebi Celaleddin Efendi'nin yardimina müracaat ederler. Çelebiye eslik eden Nuri Dersimi'ye göre, bu çabalar, merkez Bektasi tekkesinin Dersim'de çok az bir etkiye sahip oldugunu kanitlayacak sekilde neredeyse tamamen basarisiz olmustur (1952: 94-103). Firat (1970) kendi asireti olan Hormek'in, aktif olarak yer aldigini öne sürer; ancak, kitabinin savunma mahiyetinde olan niteligi bundan bir miktar süphe duyulmasini hakli kilar.
Bagimsizlik Savasi'na da olsa olsa isteksiz bir katilim vardir. Baki Öz'ün Dogu Anadolu Alevileri'nin bu erken dönemde Mustafa Kemal'i Ali'nin ve Haci Bektas'in don degistirmesi olarak kabul ettiklerine dair iddiasi (1990: 29) muhtemelen bir tarih hatasidir ve daha sonraki bir döneme atifta bulunur. Bölgenin ilk cumhuriyet valilerinden biri olan ve kitabini savastan sadece on yil sonra yazan Ali Kemali, daha güvenilir bir kaynaktir ve o sadece Ankara hükümetine karsi bölücü Kürt isyanlarindan söz eder. Mustafa Kemal'in kimi önemli asiret reislerini atamaya ve milletvekili yapmaya çalistigi dogrudur. Ancak Kemalist hareket (Sünni) Müslüman bir hareket olarak göründügü müddetçe, Dersim'de çok fazla sevk yaratmamis; yeni bir hükümet olmasi, siradan Dersimli Alevi için onu sadece daha az çekici kilmistir.
Kürt milliyetçiligi bu dönemde Dersim ve Sivas halklari arasinda belirgin bir takipçi kitlesi bulmustur. Yeni dogan Türkiye'de kesinlikle milliyetçi Kürt kimligi olan ilk ayaklanma, Dersim'den de bir miktar yanki bularak, Koçgiriler arasinda zuhur etmistir.31 Kürdistan Te`ali Cemiyeti'ni örgütleyenlerden biri olan Nuri Dersimi, Sivas'ta sadece Kurmanci ya da Zazaca konusan Aleviler'in degil; ama ayni zamanda -Türk olarak görülen yeni Ankara hükümetine açikça muhalefet eden- Alevi Türkler'in de Kürt milliyetçi birligine katildigini ve kendilerini Kürt olarak adlandirmaya basladiklarini nakleder (Dersimi 1952: 64-65). Bunun bir Kürt isyani oldugu, (Kürt'e Kürt diyen
son Türk yazarlardan biri olan) Ali Kemali tarafindan da kabul görür. Ama, Dersimi'nin Alevi Türkler'e dair gözlemleri ve isyanin Sünni Kürtler arasinda destek bulmamasi göz önünde bulunduruldugunda, bu bir Kürt isyani oldugu kadar açikça bir Alevi isyanidir da. En karizmatik önder olan Alisêr, yukarida söylendigi gibi, ayni zamanda yöneliminin laik Kürt milliyetçisi degil, Alevi ve Kürt oldugunu gösterir bir sekilde, Türkçe yerine Kurmanci dilinde nefes derlemeye baslar.
Uzun bir çatisma tarihine sahip olduklari Sünni Zazalar ve Kurmanci konusanlarla çevrilmis olan daha doguda (Bingöl, Mus, Varto) yasayan Alevi Kürtler, kendilerini Kürt addetmeye daha az meyillidirler. Geleneksel düsmanlari, hem milliyetçi hem Sünni Kürt nitelikli Seyh Sait isyaninda yer aldiklari zaman, bu asiretler, özellikle Hormek ve Lolan, Kürtler'e karsi çikarak Kemalist hükümetle kaderlerini birlestirdiler (Firat 1970[1945]). Bu asiretlerin egemen seçkinlerinin bir kismi, en azindan 1930'lardan bu yana kesin olarak kendilerini Türk olarak tanimladilar; bunun sadece Kürtler'in yoklugunu iddia eden resmi görüse bir cevap mi oldugu, yoksa eski bir kökene mi dayandigi henüz bilinememektedir. (Bununla birlikte, Osmanli kaynaklarinda bu asiretler Kürt olarak anilirlar.)
Resmi tarih Alevi Kürtler'i tanimliyor
Kemalizm'in Kürtler hakkindaki görüsü, her zaman içsel çeliskilerle dolu olmustur. Bir yandan resmi görüs onlarin Türk olduklarini iddia ederken; öte yandan, Türk olmadiklari için onlara hiçbir zaman güvenilmemis ve onlari asimile ederek Türk olmayan özelliklerini kaybettirmek için kasti girisimlerde bulunulmustur. Alevi Kürtler'e karsi tutum çok daha paradoksal ve tutarsiz olmustur. Alevi olduklarindan ötürü, bir yandan Islam'in gerçek bir Türk versiyonuna bagli olduklari için ve Kemalistler'in laiklesme programinin dogal müttefikleri olarak selamlanmislar;
öte yandan, Zazaliklari ve Kürtlükleri onlari yabanci ve güvenilmez kilmistir. Alevi Kürtler'in dinsel törenlerde kullandiklari dilin Türkçe oldugu gerçegi, onlarin kolay asimile olacaklarina dair umut verici ihtimaller sunar görünmekle birlikte, Alevi Kürtler'in devlete muhalefetlerinin tarihi onlari ziyadesiyle süpheli kilmistir. Nitekim, 1930'larin basinda Jandarma tarafindan Dersim üzerine hazirlanan bir çalismada su gözlemler yer almistir: [Zaza alevilere gelince:] Bunlarda mezhep ve adet dili Türkçedir. Ayinlerde istirak edenler Türkçe konusmak mecburiyetindedir. Bu mecburiyettirki alevi zazalik asirlardan beri ihmal edildigi halde türklükten pekte uzaklasmamis Dersim alevileri arasinda cevap istememek sartile Türkçe meram anlatmak mümkündür. Sayani nazar ve esef olan nokta sudurki 20-30 yasindan yukari yasli her fertle Türk dili ile mütekabilen anlasmak ve dertlesmek mümkün oldugu halde bunun [... (?)] türk dili tamamen Zazalasmakta ve hale 10 yasinda küçük çocuklarda ise türk diline rastlamak imkâni kalmamaktadir. Bu netice Dersim alevi türklerinin de benliklerini kaybetmeye basladiklarina ve ihmal edilirse günün birinde Türk dili ile konusana tesadüf edilemeyecegine delildir. (Jandarma Umum Kumandanligi ty: 38-39) Böylece Alevi Zazalar tedricen Zazalastirilmis, Türk kökenliler
olarak sunulurlar. Bununla birlikte, hemen ardindan gelen paragraf onlari Türklük'ten ayiranin dilin ötesinde bir sey oldugunu iddia eder: Aleviligin en kötü ve tefrika deger cebhesi Türklükle aralarinda derin uçurumdur. Bu uçurum kizilbaslik itikatidir. Kizilbas, Sünni müslimini sevmez, bir kin besler, onun ezelden düsmanidir. Sünnileri rumi diye anar. Kizilbas ilahi kuvvetin hamili bulundugunu ve imamlarin sünnilerin elinde iskence ile öldügüne itakat ederler. Bunun için sünnilere düsmanidir. Bu okadar ileri gitmistirki kizilbas Türk ile sünni ve Kürt ile kizilbas kelimesini ayni telâkki eder. (Jandarma Umum Kumandanligi ty: 38-39; vurgular bana ait.) Bu son gözlem, Firat'in iddiasi gibi daha sonra özür diler mahiyette yazilanlarin tam tersidir: Dersimliler için, Kürt ile Kizilbas ve Türk ile Sünni özdestir.
Alintilanan rapor, resmi tarihin asli mimarlarindan biri olan Hasan Resit Tankut'un eserine çok sey borçludur.32 Hasan Resit Tankut, 1920'lerin sonlarindan 1960'lara dek, 'etnopolitika' üzerine birçok arastirma raporu ve diger etnik gruplarin nasil Türklestirilecegi gibi siyasa önerileri yazdi. Daha önce yayimlanmamis, büyük ölçüde gizli eserlerinin bir kismi yakin zamanda Mehmet Bayrak tarafindan yayimlanmistir (1993, 1994). Yukaridaki alintilar, 1928 yilinda, muhtemelen Tankut tarafindan Birinci Umum Müfettisi (o dönemin 'olaganüstü hal valisi') Ibrahim Tali'ye sunulan anonim raporda yer alan görüsleri tekrar eder. Dogu Anadolu'yu çok iyi bilen Tankut, gizli raporlarinda Kürtler'in Türk olduklarini asla iddia etmedi; ancak, Aleviler'in dinsel törenlerde Türkçe kullanmalarinin, -Safi Zazalar'a nispeten- onlari asimile etmeyi kolaylastiracagini yazdi (Bayrak 1993: 510-523; özellikle 515).
Tankut, tümünü Kürt terimi altinda toplamakla birlikte, bütün yazilarinda Sünniler ile Aleviler, Kürtler ile Zazalar arasinda belirgin bir ayrim yapti. Hem Safi, hem Alevi Zazalar'a dair bir çalismasinda (1994a), bunlarin dinlerinin (Tanri için 'Homay' kelimesini kullanmalarinin misal teskil ettigi) Iranî arkaplanini vurguladi. Aleviler'in inancindaki Zerdüstçü etkileri açikça benimsemesine ragmen, onlarin kökensel olarak Türk olduklarini ve yeniden Türk yapilabileceklerini (yapilmalari gerektigini) düsünmüstür. Tavsiyesi, daha kolay Türklestirilebilmeleri için, (Sünni)
Zazalar'in, Kurmanciler'in ve Dersim Alevileri'nin mümkün oldugu kadar birbirlerinden ayri tutulmalaridir. 1960 darbesinin safaginda yazilmis bir siyasa raporunda, Zazalar ile Kurmanciler'in yerlesim bölgeleri arasindaki 50 kilometrelik genis koridora Türkler'i yerlestirerek, aralarina kelimenin tam anlamiyla bir takoz konmasini önermistir (1994c).
Kendini Zaza, Alevi ve Dersimli olarak tanimlayan etnik kimlikler
Kürt milliyetçiliginin 1960'larin sonu itibariyle kitlesel bir hareket ortaya çikisi, birçok Alevi Kürt'ü öncelikli olarak Kürtlük'lerini öne sürmeye ikna etti. Dersimliler güya bütün Kürt yapilanmalarinda çok iyi temsil edildiler; gerilla savasina hazirlandigina ve 1971'de Irak'ta gizemli bir sekilde öldürüldügüne inanilan karizmatik solcu milliyetçi önder Dr. Sivan (Sait Kirmizitoprak), sadece bir Dersimli degildi; ayni zamanda Hormek asiretine mensuptu ki, ayni asirete mensup olan M. S. Firat Türk olduklari konusunda israr etmistir. Birçok genç Alevi Kürt'ün
(TIKKO/TKP-ML'nin en etkilisi oldugu) özgül olarak Kürt olmayan sol örgütlerde etkin olarak yer almayi tercih ettikleri dogrudur; ancak Kürtlüklerinden asla süphe etmemislerdir. Kuskusuz, en azindan kismen Kürt ve solcu partilerin altyapilarindaki tahribatin ve yeniden yapilanmadaki sorunlu sürecin bir sonucu olarak, bu durum 1980'lerde degismeye basladi.
Türkiye'de yeni ortaya çikan Zaza ve Alevi milliyetçilikleri, Kürt milliyetçiliginin gelismesiyle diyalektik bir iliskinin parçasidir. Büyük sehirlerde modern bir Kürt bilinçliligine ivme kazandiran sehirlesme ve göç süreci, ayni zamanda Alevi köylüleri de (Türkçe konusanlar gibi, Kürtçe ve Zazaca konusanlari da) bölgenin Sünni kasabalarina getirmis ve kisitli kaynaklar için Sünni komsulariyla dogrudan mücadele etme durumunda birakmistir. 1970'lerin siyasal kutuplasmasi, sagci ve solcu radikallerin bu cemaatleri ikmal bölgeleri olarak seçerek, karsilikli seytanlastirmaya katkida bulunmalariyla ("fasist" Sünnilere karsi "komünist" Aleviler) Sünni-Alevi ziddiyetini siddetlendirdi. Bir dizi kanli Sünni-Alevi çatismasinin, ki belki Alevi karsiti katliamlar olarak adlandirmak daha dogru olur, ortak bir Alevi bilinçliligini güçlendirmede etkisi büyük oldu.33 Bu çatismalarin yer aldigi bölgede, Kürt ya da Türk olmak çok da önemli degildi; kisinin asli kimligi dinsel olandi. Bu ayrismanin iki her tarafinda da -Pan-Türkçü Milliyetçi
Hareket Partisi'ni destekleyen Kürtler'in ve Kürt olduklarini iddia eden Türkçe konusan genç Aleviler'in durumunda oldugu gibi sasirtici bir olguya ivme kazandiran- hem Türkler hem Kürtler vardi.
1980'ler Aleviligin, Bati Avrupa'daki Türk ve Alevi göçmen cemaatler arasinda gerçek bir kültürel ve dinsel yeniden dogusuna taniklik etti. Farkli egilimlerden eylemciler, -solcular, Sünni Müslümanlar, fasistler, Kürt milliyetçileri- daha önceden bu cemaatleri örgütleme girisimlerinde bulunmuslardi, ancak Türkiye'deki 1980 askeri darbesi gerçek bir dönümü simgeler. Öngörülemeyen sayida tecrübeli örgütçü, siginmaci olarak Bati Avrupa'ya geldi. Bunlar arasinda en basarili olanlar, radikal Sünni Müslümanlar ve daha sonra içlerinden PKK'nin tedricen baskin hale gelecegi Kürt milliyetçileriydi. Bu arada Türkiye'deki rejim, belli basli cami federasyonlarini alarak ve
Sünni Islam'in "Türk-Islam sentezi" olarak bilinen asiri muhafazakar ve milliyetçi kanadini destekleyerek göçmen cemaatler üzerinde yeniden denetim saglama çabasina girdi.
Uzun zaman kimliklerini gizli tutmalarinin ve hatta dinsel aidiyetlerini gizlemelerinin ardindan, Aleviler'in de örgütlenmeye baslamalari, muhtemelen Almanya'da artan dinsel Sünni etkinliklerine bir tepki ve kismen de bir özentidir. Ilk defa büyük Alevi dinsel törenleri kamuya açik olarak düzenlendi (Cumhuriyetçi Türkiye'de bu törenler resmi olarak yasaklanmisti ve olsa olsa yari gizli düzenleniyordu). Alevi örgütleri kuruldu ve bu örgütler, daha önceleri çesitli solcu ve Kürt yapilanmalarda ön planda yer alan birçok genç Alevi'yi çekti. Küçük solcu örgütlenmelerden birkaçinin mensuplari tamamen Alevi'ydi; bu tarihten sonra bunlar da Marksist-Leninist
kimliklerinin yanisira Alevi kimliklerini vurgulamaya ve Alevistan'dan kendi yurtlari olarak söz edecek kadar, Aleviler'in bir tür ulus oldugunu düsünmeye meylettiler.34 Disaridaki bu faaliyetler, tedrici siyasal liberallesmenin, dinsel ve toplumsal Alevi örgütlerinin kurulusunu mümkün kildigi Türkiye'de de Alevi uyanisini harekete geçirdi.
Türk hükümeti 1980'lerin sonunda, Aleviler'e yatistirici jestlerde bulunmaya baslayarak, cemaatin devletten yabancilasmasini nötralize etmeye ve radikal Kürt hareketi PKK'nin Kürt (ve Zaza) Aleviler arasinda daha fazla destek kazanmasini önlemeye yönelik geçirgen bir çaba ile onlara, kesin bir biçimsel taninma sundu. Aslinda, PKK'nin kurulusunu gerçeklestirmekte büyük zorluklarda karsilastigi ve her zaman diger siyasal radikal hareketlere yarismak zorunda kaldigi bölge, büyük ölçüde Zazaca konusanlarin ve Aleviler'in bulundugu Dersim'di (simdiki Tunceli ili ve komsu bölgeleri). Dersim halki, en azindan 1960'lardan beri, her zaman Kürt milliyetçiliginden ziyade
solcu radikalizme meyilli olmustu. Baslangiçta militan bir sekilde din karsiti olan PKK, 1980'lerin ortalarinda, Sünni bölgelerde daha çok halk destegi bulmaya yönelik basarili bir girisimle, gittikçe Sünni Islam'a karsi uzlasmaci bir tavir benimsedi. Bu asikar bir sekilde, PKK'nin Aleviler arasindaki popülerligine bir katkida bulunmadigi gibi muhtemelen Alevi öznelligini güçlendirdi.
PKK'ye göre, tüm Alevi uyanisi, Kürtler arasina ayrimcilik ekmek için dogrudan devletçe yönetiliyordu ve buna ön ayak olanlarin tümü ajandi. Bu ayni zamanda, Aleviler'in PKK'den sogumalarina yol açacak sekilde, partinin kendi saflarindaki Aleviler'den kuskulanmasina ve onlarin tasfiyesine yol açti. Dinsel boyutunun gittikçe daha fazla farkina vararak, asli bir kimlik olarak Alevilige yeniden yapilan vurgu, büyük ölçüde Sünni köktenciligine ve kapsayici Kürt milliyetçiligine karsi bir tepkidir.
Her ne kadar bazen baska etnik sadakatler altinda örtülü olsa da, her zaman müstakil bir Alevi bilinçliligi olagelmistir. Bununla birlikte, su anki Zaza milliyetçiligi tamamen yeni bir seydir; ve buna kendilerini Kürt olarak tanimlayan sayisiz Zazaca konusan insan tarafindan siddetle karsi çikilmaktadir. Zaza milliyetçiliginin ortaya çikis kosullari için, (olanlarin tümünü Türk istihbarat servislerinin isi olarak gören popüler komplo kuramina inanmadikça) Türkiye'den ziyade, yeniden Bati Avrupa'daki göçmen cemaatlere bakmamiz gerekecek.
Türkçe disinda tüm yerel dillerin yasaklandigi Türkiye'de, kisinin kökensel olarak Kurmanci ya da Zazaca konusmasi önemli görünmemistir. Buna karsilik Avrupa'da, Kürt eylemcilerin göçmen Kürt isçilerini harekete geçirebilmek için bulunduklari girisimlerden biri, Türkiye'den göçmen olarak gelen herkesin ana dilinin Türkçe olmadiginin resmen taninmasi ve Kürtçe'nin okullarda egitim için ana dillerden biri sayilmasi için, ana dilde egitimdir. Bu, Zazaca konusanlari kaba bir ikilemle karsi karsiya birakmistir: Onlar da çocuklarina Alman okullarinda "ana dil" olarak Türkçe yerine Kurmanci ögretilmesini talep etmeli midirler? Bazilari, kendi bölgelerinde kendilerinden önceki kusaklar her zaman Kurmanci'yi lingua franca olarak ögrenmis olduklari için bunu talep ettiler; ancak belirgin bir huzursuzluk baki kaldi. Bu, Zazaca konusanlarla Kurmanci konusanlarin çikarlarinin açikça özdes olmadigi bir meseleydi.
Çatisma tohumlari içeren benzeri bir diger mesele, Türkiye'de ve özellikle Avrupa'da sürgünde basilan Kürt gazetelerinde kullanilacak dildi. 1960 ve 1970'ler boyunca birkaç gazete yayimlandi ve birçogu, en fazla bir Kürtçe siire yer vererek tamamen Türkçe yayimlanmis gazetelerdi.35 Türkçe'ye hiç yer vermeyen ilk dergi Izmir'de yayimlanan, kisa ömürlü olmus kültür dergisi Tirêj'dir. Bu ayni zamanda, küçük bir Zazaca bölümü olan ilk önemli modern Kürt dergisidir.36 1980 askeri darbesinin ardindan, Türkiye'de Kürtçe yayimcilik faaliyetleri artik mümkün olmamis; ancak yazarlar ve gazeteciler Avrupa'da sürgünde, özellikle Isveç'te faaliyetlerine devam etmislerdir. Burada Kurmanci edebiyatinda gerçek bir uyanis yasanmistir. Çocuk kitaplari, halk masallari derlemeleri, ilk romanlar basilmis ve her türden birçok gazete yayimlanmistir.
Iran devrimi ve Irak-Iran savasi da Kürdistan'in diger bölgelerinden çok sayida entellektüeli göçmen olarak Avrupa'ya getirmistir. Yirminci yüzyilin basindan beri ilk defa, önemli ölçüde ortak Kürt kültürel faaliyetleri gerçeklesmistir. Paris'te, önemli bir kütüphaneye ve yayimlanan degisik dergilere sahip ilk önemli Kürt enstitüsü olan Kürt Enstitüsü kurulmustur. Ortak bir standart dile dair eski rüya yeniden su yüzüne çikmis; ancak ne Kurmanci ne de Sorani konusanlar ötekine imtiyaz tanimadiklarindan, Kürdistan'in tüm kesimlerinden okuyuculari hedef alan dergiler, hem Kurmanci hem de Sorani dillerinde bölümlere yer vermislerdir. Kürt Enstitüsü'nce yayimlanan edebiyat dergisi daha sonra üçüncü Kürt dili olarak Zazaca bir bölüm yayimlamaya karar vermistir. 37 Bu, siyasal nedenlerden ötürü dilsel ayrimciliga siddetle muhalefet eden belli milliyetçi entellektüel
çevrelerde sert olumsuz tepkilere yol açmistir. Bunlarin bir kismi, sentetik bir birlesik Kürt dili için çalismis; digerleri iki yazili Kürt diline tahammül edebileceklerini düsünmüsler; ancak daha önce neredeyse hiç yazili gelenege sahip olmayan Zazaca'yi bir diger yazili dil olarak gelistirmenin Kürt ulusu arasina ayrilik tohumlari ekmek olacagina karar vermislerdir.
Yazili Zazaca'nin gelistirilmesi ya da yasaklanmasina dair tartisma, sürgündeki Zaza entellektüellerinin küçük çevresinde, fikir ayriliklarina yol açan büyük bir etki yaratti. 1980'lerin sonunda ilk Zaza dergisi yayimlandi ve kesinlikle Kürtçe degildi. Dergide Zazaca, Türkçe, Ingilizce makaleler vardi; ama Kürtçe yoktu. Zazalar'dan, kimlikleri uzun zamandan beri sadece Türk devletince degil, Kürtler'ce de reddedilen ayri bir halk olarak söz ediyor; ve cografi bir ad olarak Kürdistan terimini reddettigini belirterek, Zazalar'in eski yurdu için Zazaistan
kelimesini icat ediyordu.38 Derginin ilk basta çok küçük bir okuyucu çevresi oldu; ama kizgin Kürt tepkileri her seye ragmen derginin söyledigi bir söz oldugunu gösterdi ve tedricen artan sayida Zaza derginin görüslerini benimsedi. Halen örgütlü bir milliyetçi Zaza hareketi görünmemektedir; ama, hepsi Zazalar'in Kürtler'den farkli olduklarini iddia eden, Avrupa'da yayimlanan iki yeni dergi ve Türkiye'de yakin zamanda çikan bir dizi kitapçik ile yayimcilik faaliyetleri giderek artmaktadir.39
Tartisma hala gelgit halindedir ve tartismada taraf olanlar görüslerini gözden geçirmeyi sürdürüyorlar. Sürgündeki Zaza Alevi eylemcilerinin önde gelenlerinden Seyfi Cengiz, yeni siyasal ve kültürel dergisi Desmala Sure'nin ilk sayisinin giris makalesinde, milliyetçi Zaza-Alevi bir durusa nasil ulastigini yazdi. Dergi, 'Dersim Komünist Hareketi'ni ya da (Zazaca) 'Kirmanc Komünist Hareketi'ni -Kirmanc Dersim'deki Zazalar'in kendi dillerinde kendilerini tanimladiklari kelimedir- temsil ettigi iddiasindadir. Cengiz sunlari söyler: "Bir ara Dersim isyanlarinin
'ulusal' olmadiklarini söylemistim; fakat bu görüsü çoktan biraktim. Dersim isyanlarini 'Zaza Hareketleri' olarak tanimistim bir yazimda. Simdi bu noktada bir düzeltme yapmam gerekiyor: Dersim isyanlari Kirmanc-Alevi isyanlaridir. Koçgiri isyanini da Dersim isyanlari arasinda düsünüyorum. Koçgiri, Bati Dersim'in bir parçasidir. Seyh Sait isyanina ulusal bir isyan diyorum simdi. Seyh Sait isyaninin bir Zaza isyani oldugunu söylemistim 1987'de. Bu görüsümü koruyorum." Tüm bu ayrimciliga karsi PKK, kisinin asla [Kürt] kimligini unutmamasi gerektigi uyarisi ile (adini Aleviler'e yönelik olarak belirledigi) Zülfikar sancagini kaldirdi. Alevi köylülerle, özellikle Kürtçe ve Zazaca konusanlarla, gene Aleviligin devlet tarafindan hükmedilen türü olarak görülen Bektasilik arasindaki iliskilere son vermek üzere bir girisim baslatti.
Çeviren: Özgür Gökmen
Kaynaklar
Andranig 1900: Tersim. Tiflis.
Andreasyan, Hrand D. 1964: Polonyali Simeon'un Seyahatnamesi 1608-1619. Istanbul: IÜ Edebiyat
Fakültesi Yayinlari.
Anon 1994: "Birinci Umumi Müfettisligin istegiyle hazirlanan Dersim yöresi asiret yerlesim listesi", Mehmet Bayrak (der.), Açik-gizli/resmi-gayriresmi kürdoloji belgeleri içinde. Ankara : Öz-Ge. ss. 271-294.
Anon 1995: Forced evictions and destruction of villages in Dersim (Tunceli) and the western part of Bingöl, Turkish Kurdistan, September-November 1994. Amsterdam : SNK.
Asatrian, G. S. & Gevorgian, N. Kh. 1988: "Zaza miscellany: Notes on some religious customs and
institutions", A green leaf. Papers in honour of Proffesor Jes P. Asmussen [=Acta Iranica, XII] . Leiden: Brill. ss. 499-508.
Avci, A. Haydar 1993: "Devlet ve Alevilik", Berhem, 6-7, ss. 19-30.
Babinger, Franz 1921: "Schejch Bedr ed-Din, der Sohn des Richters von Simav", Der Islam, 11, ss. 1-106.
Barnum, Rev. H. N. 1890: "The Kuzzel-bash Koords", Missonary Herald, 1890, ss. 343-346.
Basbug, Hayri 1984a: Iki Türk boyu Zaza ve Kurmancalar. Ankara : Türk Kültürünü Arastirma Enstitüsü.
Basbug, Hayri 1984b: Göktürk-Uygur Zaza Kurmanç lehçeleri üzerine bir arastirma. Ankara : Türk Kültürünü Arastirma Enstitüsü.
Bayrak, Mehmet (der.) 1993: Kürtler ve ulusal-demokratik mücadeleleri. Gizli belgeler - arastirmalar - notlar. Ankara : Öz-Ge.
Bayrak, Mehmet 1994: Açik-gizli / resmi-gayriresmi kürdoloji belgeleri. Ankara : Öz-Ge.
Bender, Cemsid 1991a: Kürt tarihi ve uygarligi. Istanbul : Kaynak yayinlari.
Bender, Cemsid 1991b: Kürt uygarliginda Alevilik. Istanbul : Kaynak Yayinlari.
Berhem Redaksiyonu 1992: "Bazi olumsuz propaganda, elestiri ve yakistirmalar üzerine", Berhem, 3 (Eylül), ss. 6-11.
Besikçi, Ismail 1990: Tunceli kanunu (1935) ve Dersim jenosidi. Istanbul : Belge Yayinlari.
Birdogan, Nejat 1992: Anadolu ve Balkanlarda Alevi yerlesmesi: ocaklar - dedeler - soyagaçlari. Istanbul: Alev Yayinlari.
Blau, O. 1862: "Nahrichten über kurdiche Stämme - III: Mittheilungen über die Dusik-Kurden", ZDMG, 16, ss. 621-627.
Brant, J. 1836: "Journey through a part of Armenia and Asia Minor 1835", Journal of the Royal Geographic Society, 6.
Bruinessen, Martin van 1989: "The ethnic identity of the Kurds", Peter A. Andrews, Ethnic groups in the Republic of Turkey içinde. Wiesbaden : Dr. Ludwig Reichert, ss. 613-621.
Bruinessen, Martin van 1992: "Kurdish society, ethnicity, nationalism and refugee problems", Philip G. Kreyenbroek & Stephen Sperl (der.), The Kurds: A contemporary overview içinde. London : Routlegde. ss. 33-67.
Bruinessen, Martin van 1994a: "Genocide in Kurdistan ?: The supression of the Dersim rebellion in Turkey (1937-38) and the chemical war against the Iraqi Kurds (1988)", George J. Andreopoulos (der.), Genocide: Conceptual and historical dimensions içinde. University of Pennsylvania Press. ss 141-170.
Bruinessen, Martin van 1994b: "Nationalisme kurde et ethnicitiés inta-kurdes", Peuples Méditerranéens, 68-69, ss. 11-37.
Bruinessen, Martin van (hazirlaniyor): "Satan's psalmists: Some heterodox beliefs and practices among the Ahl-e Haqq of the Guran District".
Bulut, Faik (der.) 1991: Belgelerle Dersim raporlari. Istanbul : Yön Yayincilik.
Bumke, Peter 1979: "Kizilbas-Kurden in Dersim (Tunceli-Türkei). Marginalität und Häressie", Anthropos, 74, ss. 530-548.
Bumke, Peter 1989: "The Kurdish Alevis - boundaries and perceptions", Peter A. Andrews, Ethnic groups in the Rebublic of Turkey içinde. Weisbaden: Dr. Ludwig Reichert. ss. 510-518.
Butyka, Desiderus 1892: "Das ehemalige Vilajet Derssim", Mittheilungen der Kaiserlich-Königlichen Geographischen Gesellschaft, 35, ss. 99-126, 194-210.
Cahen, Claude 1968: Pre-Ottoman Turkey. London: Sigwick & Johnson.
Campanile, Giuseppe 1818: Storia della regione de Kurdistan e delle sette ivi esistenti. Napoli: Fratelli Fernandes.
Chater, Melville 1928: "The Kizilbash clans of Kurdistan", National Geographic Magazine, 54.
Dedekurban, Ali Haydar 1994: Zaza halk inançlarinda "kült"ler. Ankara: Zaza Kültürü Yayinlari.
Dersimi, M. Nuri 1952: Kürdistan tarihinde Dersim. Halep: Ani Matbaasi.
Dersimi, M. Nuri 1992: Dersim ve Kürt Milli Mücadelesine dair hatiratim, sadelestirerek, notlayarak ve resimleyerek yayina hazirlayan Mehmet Bayrak. Ankara: Öz-Ge Yayinlari.
Düzgün, Mustafa 1988a: "Torey ve adete Dersimi", Berhem, 1, ss. 34-40.
Düzgün, Mustafa 1988b: "Torey ve adete Dersimi", Berhem, 2, ss. 18-27.
Düzgün, Mustafa 1993: "Sivas katliami ve Alevi sorunu", Berhem, 6-7, ss. 7-18.
Düzgün, Mustafa & Comerd, Munzir & Tornecengi Hawar 1992: Dêrsim de diwayi, qesêpi-kalikan, erf u mecazi, çibenoki, xeletnayêni [Dersim'de dualar, atasözleri, mecazlar, bilmeceler, sasirtmacalar]. Ankara: Çapxane Berheme.
Feber, Oda & Grässlin, Doris 1988: Die Herrenlosen: Leben in einem kurdischen Dorf. Bremen: edition CON.
Firat, M. Serif 1970: Dogu illeri ve Varto tarihi, 3. baski. Ankara : Kardes Matbaasi.
Izady, Mehrdad R. 1992: The Kurds: A concise handbook. Washington: Taylor & Francisç.
Jaba, Alexander 1860: Recueil de notices et récits kourdes. St. Petersbourg.
Jandarma Umum Kumandanligi (tarih yok):[c. 1935] Dersim [Gizli ve zata mahsustur]. Ankara: T.C. Dahiliye Vekaleti Jandarma Umum Kumandanligi.
Kemali, Ali 1932: Erzincan tarihi: tarihî, cografî, içtimaî, etnografî, idarî, ihsaî tetkikat tecrübesi. Istanbul: Resimli Ay Matbaasi.
Kemali, Ali 1992: Erzincan: tarihi, cografi, toplumsal, etnografi, idari, ihsal, inceleme arastirma tecrübesi. Istanbul: Kaynak Yayinlari.
Kieser, Hans-Lukas 1993: Les Kurdes alévies face au nationalisme turc kémaliste. L'alévité du Dersim et son role dans le premier soulévement kurde contre Mustafa Kemal (Koçgiri, 1919-1921). Amsterdam: MERA [Occasional Paper no.18].
Kieser, Hans-Lukas 1994: "L'Alévisme kurde", Peuples Méditerranéens, 68-69, ss. 57-76.
Kocadag, Burhan 1987: Lolan oymagi ve yakin çevre tarihi. Yalova: Kendi yayini.
Komal 1975: Koçgiri halk hareketi 1919-1921. Ankara: Komal.
Luschan, Felix von 1891: "Die Tachtadschy und andere Überreste der alten Bevölkerung Lykiens", Archiv für Anthropologie, XIX, ss. 31-53.
Luschan, Felix von 1911: "The early inhabitants of Western Asia", Journal of the Royal Anthropological Institute, 41, ss.221-224.
Malmisanij 1988: "Dimilli ve Kurmanci lehçelerinin köylere göre dagilimi", Berhem, 2 (Gulan 1988); 3 (Ilon 1988), ss. 2: 8-17, 3: 62-67, 4: 53 -56.
Mélikof, Iréne 1982a: L'Islam hétérodoxe en Anotolie", Turcica, XIV, ss. 142-154.
Mélikof, Iréne 1982b: "Recherches sur les composantes du syncrétisme Bektachi-Alevi", Studia turcologica memoriae Alexii Bombaci dicata içinde. Napoli: Istituto Universitario Orientale. ss. 379-395.
Molyneux-Seel, L.1914: "Journey into Dersim", Geographical Journal, 44, ss. 49-68.
Niebuhr, Carsten 1780: Reize naar Arabië en andere omliggende landen. deel 2. Amsterdam/Utrech [= Reisebeschreibung nach Arabien und andern umliegenden Ländern, vol. 3. Copenhagen 1774-78].
Öz, Baki 1990: Kurtulus savasinda Alevi-Bektasiler. Istanbul: Can Yayinlari.
Özkan, Halis 1992: Völker und Kulturen in Ostanatolien. Beiträge zur Geschichte und Ethnographie des Dorfes Muhundu in Ostanatolien, Regierungsbezirk Tunceli (ehemals Dersim). Wuppertal: Deimling Wissenschaftliche Monographien. [=Diss. Fernuniv. Hagen, 1991]
Öztürk, Hidir 1984: Tarihimizde Tunceli ve Ermeni mezalimi. Ankara: Türk Kültürünü Arastirma Enstitüsü.
Öztürk, S. 1972: Tunceli'de Alevilik. I.Ü. Ed. Fak. Sosyoloji Bölümü mezuniyet tezi.
Pamukçu, Ebubekir 1992: Dersim Zaza ayaklanmasinin tarihsel kökenleri. Istanbul : Yön Yayincilik.
Riggs, Rev. Henry H. 1911: "The religion of Dersim Kurds", Missionary Review of the World ( New York ), 24, ss. 734-744.
Risvanoglu, Mahmut 1975: Dogu asiretleri ve emperyalizm. Istanbul : Türk Kültür Yayini.
Risvanoglu, Mahmut 1994: Saklanan gerçek: Kurmançlar ve Zazalar'in kimligi, 2. cilt. Ankara : Tanmak.
Ritter, Hellmut 1954: "Studien zur geschichte der islamischen frommigkeit. II. Die anfänge der Hurufisekte", Oriens, 7, ss. 1-54.
Rotkopf, Paul 1978: "Beobachtungen und Bemerkungen über eine kurdische Bevölkerungsgruppe", Jürgen Roth (der.) Geographie der Unterdrückten içinde. Reinbek bei Hamburg: Rowolth. ss. 118-139.
Selcan, Zilfi 1994: Zaza milli meselesi hakkinda. Ankara: Zaza Kültürü Yayinlari.
Sevgen, Nazmi 1950: "Yasayislari simdiye kadar gizli kalmis bir asiret: Zazalar", Tarih Dünyasi, 10-13, ss.410-413, 439, 465-468, 482, 510-515 ,565-570.
Sevgen, Nazmi 1951: "Efsaneden hakikate", Tarih Dünyasi, 21, ss. 882-886.
Sevgen, Nazmi 1968: "Kürtler III", Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, 7, ss. 57-61.
Sümer, Faruk 1976: Safevi devletinin kurulusu ve gelismesinde Anadolu Türklerinin rolü. Ankara : Selçuklu Tarih ve Medeniyet Enstitüsü.
Sykes, Mark 1908: "The Kurdish tribes of the Ottoman Empire ", Journal of Royal Anthropological Institute, 38, ss. 451-486.
Sykes, Mark 1915: The Caliph's last heritage. A short history of the Turkish Empire . London : Macmillan and Co.
Sahhüseyinoglu, Halil Nedim 1991: Malatya Baliyan asireti. Malatya : ABC Kitabevi.
Tankut, Hasan Resit 1994a [1937] "Zazalar hakkinda sosyolojik tetkikler", Mehmet Bayrak (der.) Açik-gizli / resmi-gayriresmi kürdoloji belgeleri içinde. Ankara : Öz-Ge. ss. 409-490.
Tankut, Hasan Resit 1994b [1949] "Cumhuriyet Halk Partisi'ne 'Aleviler' konusunda verilen rapor (1949)", Mehmet Bayrak (der.) Açik-gizli / resmi-gayriresmi kürdoloji belgeleri içinde. Ankara : Öz-Ge. ss. 295-299.
Tankut, Hasan Resit 1994c [1961] "Dogu ve Güneydogu bölgesi üzerine etno-politik bir inceleme", Mehmet Bayrak (der.) Açik-gizli/ resmi-gayriresmi kürdoloji belgeleri içinde. Ankara :Öz-Ge. ss.218-232.
Taylor, J. G. 1868: "Journal of a tour in Armenia, Kurdistan and Upper Mesopotamia, with notes on researches in the Deyrsim Dagh, in 1866", Journal of the Royal Geographic Society, 38, ss. 281-361.
Trowbridge, Stephen van Rensselaer 1909: "the Alevies or Deifiers of Ali", Harvard Teological Review, 2, ss. 340-353.
Türkay, Cevdet 1979: Basbakanlik Arsivi belgelerine göre Osmanli Imparatorlugu'nda oymak, asiret ve cemaatler. Istanbul : Tercüman.
Yavuz, Edip 1968: Tarih boyunca Türk kavimleri. Ankara :Kurtulus Matbaasi.
Yörükan, Yusuf Ziya 1994: "Bir ilahiyatçi profesörün anlatimiyla geçmisten günümüze 'Alevilik'", Mehmet Bayrak (der.) Açik-gizli/ resmi-gayriresmi kürdoloji belgeleri içinde. Ankara : Öz-Ge. ss. 300-310.
Notlar
1 Ankara'daki yari-resmi Türk Kültürünü Arastirma Enstitüsü bu ve benzeri konularda bir dizi kitap yayimlamistir.
2 Örnegin Cemsid Bender'in kitap ve makalelerine, özellikle Bender 1992b'ye bakiniz.
3 Örnegin, Dersimi 1952; Firat 1970 [1946]; Kocadag 1987; Pamukçu 1992; Selcan 1994.
4 Bkz.: Dersimi 1952, ss. 61-62. Tankut, genelde konuya vakif olmasina ragmen, belki de Bati Dersim'le olan bu iliskilerinden ötürü Koçgiri asiretinin Zazaca konustugunu söyler (1994a: 415). Sykes, Koçgiri asiretinin dilinin 'görünüste Kürtçe'nin bir lehçesi oldugunu ancak Zazalar ya da Baba Kürtleri, ya da Diyarbakir Kermancilerince zorlukla anlasilabildigini' vurgular (1908: 479).
5 Belki de Dersim Alevileri'nin en önemli seyit soyu olan Kureysliler, en çok nüfusa Mazgirt ve Nazimiye'de sahiptirler. Ama Kigi'da, Hinis ve Varto'da, Pülümür'de ve Sivas'da da mensuplari vardir (Jandarma Umum Kumandanligi, ty: 33).
6 Güneybati Malatya'daki Baliyan asireti, Aguçan soyundan gelen bir seyit olan Hüseyin Dogan Dede'yi (ölümü 1983) mürsid-i kamil saydi; ama ayni zamanda Kalender gibi yerel soylardan da dedeleri vardi (Sahhüseyinoglu 1991: 83-88). Aguçan, bölgede Haci Bektas'in bir kavme adini veren halifelerinden birinin ardillari olarak taninan küçük Dersim soylarindan bir tanesidir.
7 "[Alevi] dininin Cografi Merkezi Iran'daki Kermansah eyaletinin Kirind kasabasidir. Ali'nin erkek ardillarinin dördü simdi Kirind'da yasamaktadir. Bunlar, Seyyid Barake, Seyyid Rüstem, Seyyid Essed Ullah, Seyyid Farraj Ullah'tir. (...) Bunlar Anadolu'ya ve Kuzey Suriye'ye ibadet ve takipçilerinin ahlaki egitimleri için temsilciler gönderirler." (Trowbridge 1909: 342-343) Sayyid Baraka (ölümü 1863) ve onun torunu ve h
Aleviler, Zazalar ve Kürtler
B. Qeraman *
Bilindigi gibi Kürtlerin ve Kürdistan cografyasýnda yasýyan halkýn tarihi, hep onlarý yok etmege çalýsan düsmanlarý, yada onlarla menfaat zýtlýklarý olanlarca yazýlmýstr. En azýndan yakýn zamana kadar bu böyleydi.
Kürlerin dostlarý, yada tarafsýz sayýlabýlecek kimi batýlý aratýrmacýlarýn çalýsmalarý da, genellikle eksik bilgi ve yetersiz kaynaklarla, kimi önyargýlý, bilimsel olmayan kaynaklara dayanýyordu. Bu nedenlede önemli olmalarýna karþýlýk, eksik ve yanlýþ unsurlarla, bunlara dayalý, sonuçlarý bagrýnda taþýyordu.
Kürtlerin ulusal uyanýþlarý ve tarih bilinçleri geliþtiði oranda bu eksiklikler ve kaynak yetersizlikleri göreceli olarak giderilmektedir.
Bu iyi bir geliþmedir. Fakat bunun dayanaðýnýn ulusal örgütlenme ve ulus yaratma mücadelesi olmasi bir baþka tehlikeyi beraberinde getirmektedir. Bu da her þeyi ulusal çýkarlar, ve ulusun birligine hizmet(!) etmesi þartina baðlý kýlýnmasý nedeniyle, bilimsel ve objektif sonuçlara varmaktan çok, siyasal sonuç yaratacak, daha dogrusu, istenilen siyasal sonuca götürecek yöntemler ön plana çýkýyor.
Yaklaþýmlarýn her ikisi de yanlýþ ve bilimsellikten uzaktýr.
Dogru yaklaþým: yerinde ve kaynaklara dayanan, kanýtlanabilir, tarihi kökleri açýklanabilen ve objektif veriler kullanýlarak yapýlan, araþtýrma ve siyasi kaygýdan uzak sonuclara varabilmektir. Varýlan bu sonuçlarý degerlendirerek, ondan siyasi sonuçlar yaratmak ayrý bir olaydýr. Bu, bilimsel çalýþma yapmak iddiasýnda olanlarýn kaygýsý ve tavrý olamaz. Siyasi uðraþ içindeki kiþi ve kurumlar da bu sonuçlarý gerçekçi yaklaþýmlarla deðerlendirerek sonuçlara ulaþmaya çalýþmalýdýrlar. yoksa hareket noktalarý gerçekçi olmayan ugraþlar onlarý uygulanabilir ve yaþama þansý olan politik sonuçlara götürmez. Araþtýrmacýyý doðru ve bilimsel sonuca götürmediði gibi.
bu güne kadar Kürt ve Kürdistan coðrafyasýnda yapýlan araþtýrmalarýn hemen hepsinin, Alevilik boyutuyla Zazalýk olgusunu, ya hiç hesaba katmadan, yada sadece "Kürtlerin bir kýsmý Zazaca konuþur". "Bir kýsým kürt te Alevi inancýna tabidir" gibi çok yüzeysel ve hiç bir açýklamayý içermeyen deðerlendirmeler yapýlmýþtýr. Bu yargýdýr. Fakat araþtýrma ve inceleme olamaz. Çünkü sadece bir tesbit'i yapmakttadýr. Yoksa bunun sosyal ve kültürel kökenleri ve politik sonuçlarý ne olmuþtur ne olacaktýr? sorularýna pek bir yanýt yoktur. Yani: temelleri, farklýlýklarý, ortaklýklarý, esas olrak ortaya koymayan bir yaklaþýmdýr.
Mesela; Zazaca ne demektir? Neyi içerir? tarihi olarak nerelerden kaynaklanmakta ve günümüzde ne gibi bir sonuca tekabul eder? bunun siyasi ve sosyal sonucu ne olabilir? sorularýnýn: sorusu, araþtýrmasý ve yanýtý olmadan; sadece olgunun varlýðýný belirlemek yeterli deðildir. Alevilik, o coðrafyada ne anlama gelir? neyin karþýlýðýdýr, nerden kaynaklanmýþ, tarihi olrak ne roller üstlenmiþ ve bu gün hangi anlamý ifade ediyor? bu sorularýn soruluþ inceleniþ ve cevaplanýþ biçimleri çok önemlidir. Bilimsel veriler ve ölçülerle mi? yoksa siyasal kaygý ve hesaplarla mý yapýldýðý belirleyicidir.
Mesela; Kürdistan coðrafyas¹nda özellikle de Türkiye Kürdistanýnda, Zazalýk ve Alevilik esaslý bir þekilde incelenip bilinmeden Kürt ve Kürdistanýn tarihi, sosyolojisi,ve politik konuþlanmasý doðru deðerlendirilemez. Çünkü eldeki veriler eksik olunca, varilan sonuç ta yanlýþ olur. Hep söylenir; 'Tarihi halk yapar'. diye. O zaman bu coðrafyan¹n tarihini orada yaþayan halklarýn ve kültürlerin tamamýnýn bir ürünü olduðunu unutmamak gerek
Konunun daha iyi anlaþýlmasý için yakýn tarihteki üç olayý hatýrlamak epey yararlý olacaktýr. Koçgiri ayaklanmasýnýn Alevilik boyutu görülmeden ve kavranmadan bu hareket tarihteki yerine, yerli yerince oturtulamaz ve izahý hep topal kalýr. ªýx Seid ayaklanmasýnýn Zazalýk boyutu ve sunni islamla olan baðlantýsý yerli yerine konmadan, Dersimle olan soðukluk ve güvensizlik, Kürdistanýn diðer bölgelerinden kopukluk mantýklý bir yere oturtulamaz. gene Dersim direniþi ve Seyid Rýza hareketinin Alevi-kýzýlbaþ yönü ile Zazalýk (Kýrmanc-Dýmýli) olgusu yerli yerine oturtulmadan gerçekçi bir tahlil yapmak ve doðru sonuçlar elde etmek imkan dýþýdýr. Yaparým diyen varsa, yapýlanýn eksik ve sakat bir de»erlendirme olacaðýný þimdiden söylemeliyim. Dersim hareketinin Koçgiriyle iliþkisi ve ª¹x Seid le ilikisizliði nasýl açýklanabilecektir?
Çok rahatlýkla görülebileceði gibi osmanlýnýn son dönemi ve cumhuriyetin baþindaki bellibaþli baþkaldýrýlar çok net bir þekilde, ve önemli oranda Zazalýk ve Alevilik olgularýnýn etkisi altýnda olmuþtur. Bunlarýn birbirleriyle iliþkilerinde esas belirleyici, Alevilik ve Zazalýk unsurudur. Bunun yerine oturtulmasý sanýldýðýndan da önemlidir.
Nitekim bu güne kadar, Kürt tarihi, dili, kültürü üzerindeki araþtýrmalarda bu eksiklik, çok net bir sekilde görülür. Zaza dili (yada lehçesi) üzerine yapýlmýþ ciddi hiç bir çalýþma yoktur. En azýndan Kurmanci(Kýrdaski) ve Sorani uzerinde yapýlmýþ olanlarla ayný boyutta bir çalýþma yoktur. Alevilik konusunda var olan calýþmalarýn %99 u Anadolu aleviligi ve Bektaþilik mantýðýyla yapýlmýþ çalýþmalardýr. Bunlarýn da çok büyük bir kesimi Aleviliðin bir Türk yaratmasi ve Türk kültürü olduðunu ispatlama kaygýsýyla yapýlmýþ, siyasi amaçlý, önceden belirlenmiþ sonuca veri yaratmak esasýna dayalý bu nedenle de bilimsel olmaktan uzak çalýþmalardýr. O zaman geriye bir tek þey kalýyor. O da bu alanda yoðunlaþmak ve bu eksikliði gidermektir.
Bu konuda da bazý sorunlar vardýr. Bu güne kadar Zazalýk ve Kürt Aleviligi, Dersim Aleviliði konusunda yapýlan çalýþmalarýn %99'u Zazalarý ve (Dýmýliler) Dersim Alevilerini(Kýzýlbaþlar) Kürtlerden ayrý bir halk olarak degerlendiren Zaza kökenli çevrelerdir. Bu tür çalýþmalara da onlarýn sonuçlarýna da muhakkakki digerleri gibi ihtiyatla yaklaþmak gerekir. Ne kadar bilimsel ölçulere dayandýklarý, ne oranda politik kaygýlardan uzak çalýþmalar olduklarý dikkatle deðerlendirilmelidir. Tabii ki bu dedigim bilimsel çalýþma, (tarih, dil, kültür) anlamýnda anlaþýlmalý, yoksa birileri kendisini Kürt yada Kürtten ayrý bir ulus sayýyor ve öyle tanýmlýyorsa, o, tamamen o kiþilerin yada halkýn sorunudur. Burada, birilerinin çýkýp "Zazalar Kürtlerin bir koludur, o halde Kendini Kürtten baþka bir þey hissedemez" yada tersi, "Zazalar Kürt deðildir kendini Kürt sayamaz" demek; bilimle uðraþanlarýn iþi deðildir. O iþleri politik organizasyonlar yapmaktadýr zaten. Benim eleþtirmeye calýþtýðým tutum da bu tutumun "Bilim" adýna benimsenmesi tutumudur.
Sonuç olarak özetlemek gerekirse:
Kürt ve Kürdistan coðrafyasýnda yaþayan tüm halklarýn tarih içindeki iliþkileri ortaklýklarý, ayrýlýklarý, bunun tarihi kaynaklarý henüz çok az bilinmektedir ve araþtýrýlmayý beklemektedir.
Bu konuda yapýlmýþ çalýþmalarýn önemli bir kýsmýnýn bilimsel degeri ve güvenilirliði çok azdýr. Daha çok politik amaçlara uygun sonuçlar çýkarýlmýþ, hatta çoðu önemli konularda ciddi bir tek araltýrma dahi yapýlmamýþtýr. Ve bu çok büyük bir eksikliktir.
Bu konuda en çok ihmal edilen konu, Zazalýk olgusu ve Alevi-kýzýlbaþ olgusudur. Buna sebep esas olarak politik ve siyasi kaygýlardýr. yoksa bilimsel yaklaþým deðildir.
Alevilik ve Zazalýk olgusu doðru bir yöntemle incelenmeden Kürt ve Kürdistan bu günkü haliyle tam olarak anlaþýlamaz.Tam olarak anlaþýlamayan topluma tam bir çözüm sunulamaz, Çözüm diye dayatýlacak sartlar, yeni çözümsüzlükleri baðrýnda yeþertmeye mahkumdur. Her çözümsüzlük yeni patlamalarýn kaynaðý olur. tarih bunun böyle olduðunu, hep göstermiþtir.
Ayni kuyuya yeniden ve yeniden düþmenin mantýkla izahý yoktur. Kürt ve Kürdistan kamu oyunun bugün herkesten daha çok demokrasiye ve hoþgörüye ihtiyacý vardýr. Herkesten daha çok soru sormaya. Ve her soruya herkesten çok deðiþik açýlardan cevaplar aramaya ihtiyaci var. Her cevabýn, Kürdistan coðrafyasýndaki geleceði daha saglam ve saglýklý yapacagý açýktýr. Kürdistan coðrafyasýnýn hiç ihtiyaç duymamasý gereken þey ise, "Kürt resmi politikalarýdýr".
*(Not: Bu yazý Toplumsal KAYNAK dergisinin ocak - subat 97 sayýsýnda ve daha sonra Türkiyede yayýnlanmakta olan UZUN YÜRÜYÜS dergisinin Mart'97 12nci sayýsýnýn 51nci sayfasýnda yayýnlandý.)
Kýzýlbaþ Kürtler ve Protestanlýk
MEHMET BAYRAK(*)
Tarihsel-toplumsal nedenlerle, Aleviler ile yerli Hýristiyanlar'ýn iliþkileri, her zaman Aleviler'le Sünniler'in iliþkilerinden daha samimi olmuþtur. Çünkü bu iki kesim de, kendilerini egemen din karþýsýnda "öteki" olarak görüyordu.
Çaða ayak uyduramayýp gerileme sürecine giren Osmanlý Devleti, daha 16. yüzyýlda reform ve rönesansýný gerçekleþtiren Batý karþýsýnda tutunabilmek için 19. yüzyýl baþlarýndan itibaren bir dizi reform hareketine girmek zorunda kalmýþtý.
Laðvedilen Yeniçeri Ocaðý yerine Batýlý standartlara uygun bir ordu kurma, yöresel mirlikleri ve beylikleri merkezi otoriteye baðlama, modern anlamda okullaþmaya gitme ve dini özgürlükleri geniþletme gibi reformlar, bunlarýn baþýnda geliyordu.
Bunlarý gerçekleþtirebilmek için Batýlý devletlerin ve kurumlarýn yardýmýna ihtiyaç duyuyor ve çeþitli baðlantýlara giriyordu. Bunun için öncelikle, baþta Hýrýstiyanlar olmak üzere Osmanlý sýnýrlarý içindeki Müslüman olmayan unsurlarý kazanmak ve onlarýn desteðini saðlamak durumundaydý.
Nitekim 1830 yýlýnda, Osmanlý Devletinin Amerika Birleþik Devletleri (ABD) ile imzaladýðý bir anlaþmayla Protestan misyonerlerin dini vaaz verme çalýþmalarý güvence altýna alýnýyordu. Bu anlaþma çerçevesinde, Amerika Protestan Kilisesi, 1810 yýlýnda Bostan'da kurulan Amerika'nýn dýþa yönelik misyonerlik örgütü American Board of Commissioners for Foreingn Missions (ABCFM) aracýlýðýyla Osmanlý Devleti sýnýrlarý içerisinde Balkanlar, Orta ve Doðu Anadolu, Ortadoðu bölgelerinde yaþayan Hýristiyan halklar ve bu arada özellikle Ermeniler arasýnda faaliyetlerde bulunuyor, çeþitli vilayetlerde okullar, hastahaneler, yetimhaneler, huzurevleri ve matbaalar kuruyordu. Bu çerçevede, 1836'da Ýstanbul'da ilk Protestan Kilisesi kuruluyordu.(1)
Yine bu anlaþma çerçevesinde, Amerikan misyonerlerinin desteðiyle 1834'te Ýstanbul Beyoðlu'nda Ermeniler için okul açýlýyor ve 1848'de Osmanlý Devleti Protestanlarý ayrý bir cemaat olarak resmen tanýyordu. Amerika ile yapýlan anlaþma çerçevesinde; Amerika Ýstanbul'dakilerin yaný sýra Ermeniler'in ve Kýzýlbaþ Kürtleri'in yoðun olarak yaþadýklarý Harput'ta Fýrat Koleji'ni, Antep'te Antep Koleji'ni ve Merzifon'da Anadolu Koleji'ni açýyordu. (2)
ABD Konsolosluklarla Kürdistan'a açýlýyor
Fransýzlar, Ýngilizler, Ýtalyanlar, Almanlar, Avusturyalýlar ve Ruslar Ýstanbul merkezli okullaþmaya giderken; Amerikalýlar Anadolu'ya da açýlýyorlardý. Ruslar, Ýngilizler ve Almanlar, daha çok konsolosluklar aracýlýðýyla Kürdistan'a ve Ermenistan'a açýlmýþlardý. Amerikalýlar 1886'da Sivas, 1896'da Erzurum, 1901'de Harput Konsolosluklarýný açýyordu.
Haydaroðlu'nun deyiþiyle; "yabancý devletler okullarýný yoðunlaþtýrdýklarý bölgelerde birer de Konsolosluk açmayý (özellikle Amerikalýlar) ve onlarýn da desteðinden yararlanmayý düþünmüþlerdir. Okul-Konsolosluk iþbirliðinin faydasýný da daima görmüþlerdir" (3)
Bu örgütlenme alaný ve yapýlan çalýþmalar gösteriyor ki, Protestan misyonerlerin hedef kitlesi yalnýz Ermeniler deðil, dinsel azýnlýk olarak Asuriler, Kýzýlbaþlar, Yezidiler ve alt tabaka insanlarýdýr ayný zamanda. Çünkü misyonerlerin Diyarbekir, Antep, Sivas, Harput, Merzifon ve Dersim'in yaný sýra Malatya ve Maraþ/Elbistan gibi Kýzýlbaþ-Kürt yoðunluklu bölgelerde de çalýþma yaptýklarýný görüyoruz.(4)
Baþka bir söyleyiþle, Amerikalý Protestan misyonerlein faaliyetleri daha çok Osmanlý Ýmparatorluðu'nun doðu vilayetleri üzerinde yoðunlaþýyordu ki, bölgedeki en büyük Hýristiyan azýnlýk olan Ermeniler ve Kýzýlbaþ Kürtler arasýnda etkili oluyordu.
Bu çaýþmalarýn, bir bütün olarak Kýzýlbaþlar, özellikle de Kýzýlbaþ Kürtler arasýnda ilgi uyandýrmasýnýn ve taban bulmasýnýn kuþkusuz birçok nedenleri vardý. Herþeyden önce Osmanlý Sarayý ve Ýslami irade, hiç bir zaman Kýzýlbaþ ve Rafizileri "Müslüman" olarak görmediði gibi, onlarý "kitap sahibi kafirler"den daha tehlikeli ve sakýncalý buluyordu. Yavuz döneminde 50 bini aþkýn Alevinin katliamýyla sonuçlanan Çaldýran Savaþý öncesinde verilen fetvalarla, sonradan tekrarlanan fetvalar bunun en çarpýcý kanýtlarýdýr.(5)
Osmanlýlar Anadolu'yu 20.yüzyýl da keþf ediyor
19.Yüz yýlla gelindiðinde bu dinsel çeliþkilere milliyetçilik faktörleri de eklenmiþti. Bu nedenle tümüyle sahipsiz kalan Kýzýlbaþ Kürtler Batýlý misyonerlerin ve gezginlerin bölgeye gelmesiyle yeni bir dünya ile tanýþýyor ve önlerinde yeni bir pencere açýlýyordu. Bu nedenle Kaiser'in þu görüþlerine katýlmamak mümkün deðil:
"19. yüzyýl ortalarýnda, ABCFM üyeleri Anadolu'daki ayrý mezheplere mensup kiþilerin dünyasýna giren ilk yabancýlardý. Protestanlýk bu insanlarýn çoðuna, ayrýmdan ve geri plana atýlmadan kurtulmanýn bir yolu gibi görünmüþtü. Yönetim 1860'larda düzenli misyoner faaliyetlerini yasakalmasýndan sonra da Protestanlýk, pekçok Alevi'nin daha modern ve laik olan kimliklerini arayýþlarýnýn baþlatýcýsý oldu. Bu insanlar, sosyal ve bilimsel geliþime inanýyorlardý ve kendilerini tutucu dedelerin dini öðretilerinden uzak tutuyorlardý."(6)
Amerikalý misyonerlerin, 1908'den sonra görünür hale gelen Alevi yenilenme hareketinde de önemli role sahip olduðunu vurgulayan yazar; Protestanlýðýn, Anadolu'nun taþra kýsmýný akýlcý laiklikle tanýþtýrdýðýný, üstelik bunu Alevi toplumunun geleneksel inançlarýný zedelemeden yaptýðýný da kaydediyor.
Gerçekten de, o döneme kadar Osmanlý yönetimince horlanan veya yoksanan bu kesimler; ayaklarýna kadar gidip kendilerini sahiplenen misyonerler yoluyla adeta yeniden bir kimlik-kiþilik kazanýyorlardý. Alevilik ve Kürtler konulu çalýþmamýzda yer verdiðimiz 19. yüzyýl ve 20. yüzyýl baþlarýna ait 60 dolayýnda gezi raporu ve inceleme/ araþtýrma da gösteriyor ki; Batýlý misyoner ve gezginler bu kesimlere hem daha önce ulaþmýþ, hem de onlarý Osmanlý yöneticilerinden çok daha iyi tanýmaktadýrlar. Bu nedenle Uygur Kocabaþoðulu'nun þu sözleri bir geçeði yansýtmaktadýr:
" Osmanlý entellektüelleri Anadolu'yu daha 20. yüzyýlýn baþlarýnda tanýmaya baþlamýþken, Amerikalý misyonerler burayý çok iyi tanýyorlardý. Ve bu yüzden de buradaki deðiþik etnik gruplarýn beklentilerini, davranýþlarýný, toplumsal deðerlerini ve geleneklerini Osmanlý yöneticilerinden daha iyi billiyorlardý." (7)
Protestan Misyoner-Kýzýlbaþ Alevi Kürt Etkileþimi
Bugün Alevi-Kürtler'in toplumsal tarihi açýsýndan büyük öneme sahip misyoner raporlarýyla gezgin araþtýrmalarýnýn ve gizli belgelerin ortaya koyduðu bir gerçek var. Yukarda vurguladýðýmýz tarihsel-toplumsal nedenlerle, Aleviler ile yerli Hýristiyanlar'ýn iliþkileri, her zaman Aleviler'le Sünniler'in iliþkilerinden daha samimi olmuþtur. Çünkü bu iki kesim de, kendilerini egemen din karþýsýnda "öteki" olarak görüyordu. Bu gerçekliði, misyoner raporlarýnda gördüðümüz gibi Türk Devletinin gizli belgelerinde de görüyoruz.
Herþeyden önce Alevilik, Müslümanlýk'la Hýristiynalýk arasýnda bir köprü görevi görüyordu. Bu nedenle, Hýristiyanlýðýn temel deðerleri ve ibadet biçimi yadýrganmýyordu. Üstelik aralarýnda inanç kaynaklarý ve ritüellerden baþlayarak birçok ortak payda vardý. Bu nedenle Kýzýlbaþ/ Aleviler'in, Protestan misyonerleri kabullenmeleri ve onlarla diyaloða girmeleri hiç de zor olmadý: "1850'lerin Protestan misyonerleri büyük ihtimalle Kýzýlbaþ topluluðuna girebilen ilk kiþilerdi ve yine büyük ihtimalle Alevi olmadýðý halde Aleviler'in (Cem) isimli gizli toplantýlarýna kabul edilen ilk kiþilerdi. Misyonerler, bu insanlarýn misafirperverlikleri ve Cem sýrasýnda gösterdikleri samimiyetten oldukça etkilenmiþlerdi. Kýzýlbaþlarýn kendileriyle ayný inanca sahip olduklarýný söylemeleri ve onlara Ýncil okurken eþlik etmeleri misyonerleri þaþýrtmýþtý."
Þunu hemen belirtelim ki, 1810 yýlýnda Boston'da kurulan Amerikan misyonerlik örgütü (ABCFM), daha 1819 yýlýnda Osmanlý topraklarýný programýna almýþ ve giderek artan bir ilgiyle misyonerlerini bu bölgelere göndermiþti. Misyonerler, Islahat Fermaný'nýn ilanýndan sonra çalýþmalarýný daha da hýzlandýrmýþlardý.
Bölgeyle ilgili misyoner çalýþmalarý bu tarihlerden sonra yoðunlaþmakla birlikte, kuþkusuz Amerikalý ve Batýlý misyonerlerle gezginlerin bu coðrafyaya iliþkin gezi ve inceleme notlarý daha öncelere dayanýyor. Sözgelimi C.H. Wheeler, 1814'te New York'ta yayýmladýðý Ten Years on the Euphrater (Fýratl Boylarýnda On Yýl) adlý eserinde; Fýrat boylarýndaki halklardan Kýzýlbaþ Kürtler ve Yezidiler üzerinde dururken, "Hýristiyanlýðýn misyonerleri olan bizler" ibaresini kullanmaktadýr. Alevilik ve Kürtler çalýþmamýzda ilk belge olarak verdiðimiz bu eserin ilgili bölümünde Kýzýlbaþ Kürtler'den söz edilirken þöyle denmektedir:
"(Kýzýlbaþ) Kürtler'in hiç deðilse büyük çoðunluðu sadece sözde Müslüman'dýr. Aralarýnda dinsel törenler ve ayinler düzenlerler. Þimdiye kadar pek az bilinmekle birlikte bu törenler Müslümanlýk, Hýristiyanlýk ve Putperestliðin garip bir karýþýmýný içerir görpnmektedir. Kürtler'in çoðunluðu Müslümanlýk dinine baðlýdýrlar. Diðer kol Kýzýlbaþlar'ýn, kendilerine has inançlarý vardýr. Genellikle Türkler'den koktuklarýndan gerçek inançlarýný gizlemeye çalýþýrlar. Aralarýndaki garip öðretilerden bir, içlerinden ibrisinde (Kutsal Ruh)un bulunduðudur. Bu kiþi (Dede) olarak adlandýrýlýr. Kendisine büyük saygý gösterilir. Hepsi deðilse bile Kýzýlbaþlar'ýn bazýlarý Panteisttir (Tanrý'yý evrenle özdeþleþtiren felsefe MB). Çarmýha gerilen Ýsa'yý da dualarýnda anarlar. Biz yine de onlarýn Ýsa'yý kabul ettkileri için çok fazla umutlanmamalýyýz. Çünkü onlar, Ýsa ve Muhammed gibi diðer insanlarý, hayvanlarý, aðaçlarý, kayalarý da kutsal kabul ediyorlar. Tüm varlýklar onlar için Tanrý'dýr".(9)
KAYNAKLAR:
1- Osman Köker: "Ermeni Alfabeli Kürtçe Ýncil", Öz-Po., 4.2.2003
2- Yrd. Doç. Dr. Ýlknur Polat Haydaroðlu: Osmanlý Ýmparatorluðun'nda Yabancý Okullar, Kültür Bak. yay. Ank. 1990
3- Age, s.202
4- Mehmet Bayrak: Alevilik ve Kürtler, Özge yay. Ank.1997
5- Age, s 170 ve devamý
6- Hans-Lukas Kieser: "Müslüman Öðretisine Aykýrýlýk ve Protestan Ýdeali/ Osmanlý Anadolusu'nda Aleviler Ýle Misyonerler Arasýndaki Etkileþim", Munzur der. Sayý:13/ 2003, s.18
7- Uygur Kocabaþoðlu: Kendi Belgeleriyle Anadolu'daki Amerika/ 19. Yüzyýlda Osmanlý Ýmparatorluðu'ndaki Misyoner Okullarý, Arba yay. Ýst.1989, s. 220
8- H-L. Kieser: Agy, s.8
9- M. Bayrak: Age, s.272
(*)Kürdistan Tarih ve Demokrasi Forumu'ndan aktarma
Makale yazari: Mehmet Bayrak Tarih, gün ve saat : 06. Temmuz 2003 13:39:44:
B. Qeraman *
|
|
|
|
|
|
|
Heute waren schon 12 Besucher (18 Hits) hier! |
|
|
|
|
|
|
|